Trafik kazasında sorumluluktan kurtulma yollarının tespiti için öncelikle aracın işletilme halinde olup olmadığının tespiti gereklidir. İşletilme halindeki araç konulu yazımızı inceleyebilirsiniz.
İşletilme halinde olmayan araçların yol açtığı kazalardan doğan zararlar KTK m. 85/3 maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre ispat yükü üzerinde olan zarar gören, kazanın, işleten veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusurundan kaynaklandığını ya da motorlu araçtaki bozukluktan meydana geldiğini ispat etmekle yükümlü olacaktır. Aksi halde zararını talep etmesi mümkün değildir.
Aracın işletilme halinde olduğu durumlarda meydana gelen kazalardan doğan zararlar 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu m.86 ıncı maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre işleten veya işletmenin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin sorumluluktan kurtulabilmesi için “Kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” İşleten, işletilme halinde olmayan araçların verdiği zararlara veya yardım faaliyetlerinden doğan zararlara ilişkin sorumluluğunu, Kanunun bu hükmüne dayanarak bertaraf edemez.[1]
Madde metninden anlaşılacağı üzere işletenin ve bağlı bulunduğu teşebbüsün sahibi öncelikle, araçlarının neden olduğu kazalardan doğan sorumluluklarından kurtulabilmeleri için, kazanın meydana gelmesinde kendisine veya eylemlerinden sorumlu bulunduğu kimselere yüklenebilecek bir kusur bulunmamalı ve araçtaki bozukluk, kazanın oluşumunda rol oynanamamalıdır. Sayılan kusur ve bozukluğun yokluğu kanunda ön koşul olarak belirtilmiştir. Bu koşulların varlığı halinde işleten ve bağlı bulunduğu teşebbüs sahibinin hiçbir halde sorumluluktan kurtulabilmesi mümkün değildir. Söz konusu önkoşulların sağlanması durumunda işleten ve bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, illiyet bağının, mücbir sebep, üçüncü kişi veya zarar görenin ağır kusuru ile kesildiğini de kanıtlamak zorundadır.[2]
Yukarıda sayılan önkoşulları ispat yükümlülüğü, KTK m. 85/3’ün aksine işleten ve bağlı bulunduğu teşebbüse verilmiştir. Kanunda, işletenin kusuru ile araçtaki bozukluk, trafik kazasında sorumluluktan kurtulma karinesi olarak kabul edildiğinden; işleten, kendisinin ve eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusursuzluğunu ve kazanın araçtaki bozukluktan kaynaklanmadığını ispatlamakla yükümlüdür.[3]
İşleten ve teşebbüs sahibi, kendisinin ve eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusursuzluğunu ispatlayabilmesi için trafik kurallarına uyduğunu ispatlaması gerekmektedir.[4] KTK’da sayılan; hatalı sollama yapılması, geçiş kurallarına uyulmaması, takip mesafesine uyulmaması, hızını yolun gereklerine uydurmama vb. diğer ihlallerin yapılmadığının ispatlanması gerekecektir. Tabi ki, işletenin, kanunda sayılan bütün ihlalleri değil, sadece kaza ile bağlantısı olan ihlalleri yapmadığını ispatlaması koşul için yeterli olacaktır.[5]
Ayrıca ön koşullarından bir diğeri olan, kazanın, araçtaki bozukluktan ileri gelmediğinin de ispatlanması gerekecektir. Bu kapsamda işleten ve teşebbüs sahibi, araçtaki bozukluk olarak kabul edilen; direksiyonun veya frenin kilitlenmesi, lastiğin patlaması ya da fırlaması, rot çıkması, far yahut sileceklerin çalışmaması türünden; imalat hatası, aracın düzenli bakım ve onarımının yapılmaması veya özen gösterilmeden yapılması, yıpranma, kötü kullanım gibi nedenlerden kaynaklanan bozuklukların kazaya sebebiyet vermediğini kanıtlamalıdır.[6] Ancak işleten, araçta hiçbir bozukluğun olmadığını değil, sadece kazaya etken olduğu ileri sürülen bozukluktan kazanın meydana gelmediğini ispatlaması yeterli olacaktır. Kısacası işleten, bozukluk ile kaza arasındaki illiyet bağı yokluğunun ispatı ile trafik kazasında sorumluluktan kurtulma karinesi getirme imkanına sahip olacaktır.
Trafik kazasında sorumluluktan kurtulma karineleri KTK m. 86’da tahdidi olarak sayılmıştır. Bu sebeple işleten ve bağlı bulunduğu teşebbüs ancak mücbir sebep, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurunu ispatlayarak illiyet bağının kesildiğini ispatlaması gerekecektir.
Motorlu aracın işletme tehlikesi dışında gerçekleşen, öngörülmesi ve kaçınılması imkân dâhilinde olmayan olağanüstü olaylara “mücbir sebep” adı verilir.[7] Bir olayın mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için o olayın önceden sezilemez, karşı konulamaz olması ve harici bir etkenden ileri gelmiş olması gerekir. Bu haliyle mücbir sebep ile umulmayan, beklenmeyen hal farklıdır.[8]
Mücbir sebep sayılan olaylar; deprem, çığ, sel, yıldırım düşmesi veya çarpması, toprak kayması, yanardağ patlaması, kasırga, meteor yağmuru gibi genellikle doğa olaylarıdır.[9] Ancak insan kaynaklı, savaş, terör, ihtilal ve isyan gibi sosyal olaylar da mücbir sebep teşkil edebilir.[10]
Şiddetli yağan kar, dolu veya yağmur, yoğun sis, don, rüzgâr, yoldaki buzlanma, sürücünün direksiyon başında uyuya kalması, bayılması, kalp krizi geçirmesi veya ölmesi, güneş ışığının veya diğer bir aracın uzun farlarının göz alması, göze toz kaçması, böcek ısırması, yolun yapımı ve bakımındaki bozukluklar (yolun çukur olması gibi), araçtaki bozukluklar (frenin boşalması, direksiyonun kilitlenmesi, lastik patlaması gibi), tekerleğin taş fırlatması, aracın önüne aniden bir çocuğun veya hayvanın fırlaması birer beklenmeyen hal örneğidir.[11]
Örneklerden de anlaşılacağı üzere daha çok doğadan kaynaklanan ve toplumdan kaynaklı sosyal olaylar mücbir sebep, çevresel bozukluklar, kişinin hastalık, bakım ve dikkat kusurundan kaynaklanan olaylar beklenmeyen hallerdendir. Ancak beklenmeyen halin varlığı işletenin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.
Mücbir sebepte olduğu gibi, zarar görenin ağır kusurunda da işletenin gerçekleştirdiği ilk olay, mahiyeti itibariyle zararlı sonucu doğurmaya elverişli olmalıdır. Ancak zarar görene yükletilebilecek kusurlu davranış, ilk olayı ikinci plana atmış ve zararlı sonucu tek başına doğurmuş olmalıdır.[12]
Örnek vermek gerekirse; gece vakti, otobanda giden araçların önüne aniden atlayan kişinin sebep olduğu trafik kazasında zarar görenin ağır kusuru mevcuttur. Nitekim otobanda, gece vakti karşıdan karşıya geçilmesinde kazanın gerçekleşmesi, hayatın olağan akışına uygun olacaktır. Yine, yaya veya bisikletlinin kontrolsüzce yola fırlaması[13], İntihar etmek isteyen bir kimsenin aracın önüne atlaması[14], Hareket halindeki otobüsten yolcunun dışarı atlaması[15] durumunda zarar görenin ağır kusuru nedeniyle illiyet bağı kesilecektir.
Diğer taraftan üçüncü şahsın kusurlu davranışı, illiyet bağını kesecek yoğunlukta olduğu takdirde zarar veren konumunda olan işleten sorumluluktan kurtulacaktır. Kusursuz sorumluluk, özellikle alelade sebep sorumluluğu ile tehlike sorumluluğu hallerinde, üçüncü şahsın gerçekleştirdiği sebep, kusurlu davranış dışında objektif bir vakıa veya durum (bina, hayvan hareketi) ya da bir işletme tehlikesi olabilir. Bu gibi hallerde söz konusu vakıa, durum veya tehlikenin, illiyet bağını kesebilmesi için, ilk sebebe oranla daha fazla bir yoğunluğa sahip olması gerekir. Meselâ, virajlı bir yerde inşa edildiği için, etrafı iyi görülemeyen bir tren yolu geçidinde otomatik olarak işleyen ve tren geçerken yolu kapayan bir aletin demiryolu işletmesinin hiç bir kusuru olmaksızın teknik arıza yüzünden çalışmadığı, bu sebeple yolun açık olduğunu gören bir otomobil şoförünün yanındaki yolcu ile birlikte geçitten geçerken aniden gelen ekspres trenin altında kaldığını ve yolcu ile birlikte öldüğünü düşünelim. Geçidi otomatik olarak kapayan aletteki teknik arıza dolayısıyla demiryolu işletmesinin arzettiği tehlike, artırılmış bir tehlikedir. Diğer taraftan, herkes, açık olan bir geçitten emniyetle geçebileceğine inanır. Nihayet, tren işletmesinin arzettiği tehlike, otomobile oranla daha yüksektir. Bu itibarla, şoförün yanında ölen yolcunun desteğinden yoksun kalanların, şoförün mirasçılarına ya da işletene karşı açacakları tazminat dâvasında, dâvâlılar, demiryolları işletmesinin gerçekleştirdiği sebebin (tehlikenin) yoğunluğu itibariyle illiyet bağını kesmiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulabilirler. Bu olayda, demiryolu işletmesi üçüncü şahıs durumundadır.[16]
Üçüncü Kişinin Ağır Kusuru İlliyet Bağını Kesecektir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2012/15403 E.2012/18238 K. 29.11.2012 T kararında; “Hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 21/12/2009 tarihli raporunda dava dışı F. Ö.’ün kullandığı 47 … … plakalı araçla şerit ihlali yaparak dava dışı Y. A.’ın kullandığı ve davalının işleteni olduğu otomobile çarpması şeklinde meydana gelen kazada dava dışı F. Ö.’ün asli ve tam kusurlu olduğu, dava dışı araç sürücüsü Y. A. ile bu araçta yolcu olarak bulunan desteğin kusursuz olduğunun bildirildiği, ceza davasında da bu kabule göre dava dışı F. Ö. hakkında mahkumiyet hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda, üçüncü kişinin ağır kusuru nedeniyle meydana gelen dava konusu trafik kazasında davalının işleteni olduğu araç sürücüsünün kusuru bulunmadığından, ortaya çıkan zararlı sonuçtan davalının sorumlu tutulmaması gerekir. Karar, açıklanan nedenlerle yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.”
Görüleceği üzere, zarar gören ile üçüncü kişinin ağır kusuru ele alınırken bakılması gereken kıstaslar; zarar gören veya üçüncü kişinin, hayatın olağan akışına göre normal bir kişinin alması gereken önlemleri alıp almadığı veya yine kazanın oluşumunda, zarar veren konumunda olan işleten ve işletenin eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin, hayatın olağan akışı içerisinde, bulunduğu koşullarda kazaya sebebiyet vermesinin beklenmeyecek durumda olmasıdır. Her halde zarar görenin veya üçüncü kişinin kusuru, zarar verenin eylemi ile sonuç arasındaki illiyet bağını kesecek yoğunlukta olmasıdır. Ancak bu durumlarda işletenin sorumluluktan kurtulma imkanı olabilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/4-107 E., 2012/326 K. 30.5.2012 tarihli kararında, İşletenin sorumluluktan kurtulabilmesi için gerekli şartlar detaylı olarak incelemiş ve emsal bir karara hükmetmiştir.[17]
Kararda somut olayı değerlendiren Kurul, aracın, rampada, tekerleğindeki zincirin kırılması nedeniyle geri geriye gitmesi sonucunda oluşan zararda, sürücünün kusurlu olmadığını, işletenin ise araçtaki bozukluktan meydana gelen zarar nedeniyle ve tehlike sorumluluğu gereğince, Trafik kazasında sorumluluktan kurtulma karinesi getirme imkanının olmadığını belirterek, zarar gören üçüncü kişi ağır kusuru olsa bile sorumluluktan kurtulamayacağını belirtmiştir.[18]
Kurul kararında da belirtildiği üzere, zarar gören, ağır kusurlu olmasına rağmen sırf araçtaki bozukluk nedeniyle zarar sorumlusu olan işleten için KTK m. 86/2 uyarınca uygun bir indirim yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Nitekim kararda, alınan bilirkişi raporuna göre özel daire %50 indirim yapılmasının uygun olacağına hükmetmiş, KTK m. 86 uyarınca yerel mahkeme, kazadan sadece davalı işleteni kusuru oranında sorumlu tutmuştur.
Önemle belirtmek gerekir ki zarar gören ya da üçüncü kişinin ağır kusuru olmasına rağmen söz konusu kişilerin temyiz kudretinin olmaması durumunda işletenin sorumluluğunun devam edecektir. Temyiz kudreti olmayanlar, yaptığı eylemleri algılayamadıkları için kusurlarında da söz edilemez. Bu gibi durumlarda işletenin sorumluluğu devam edecek ancak TBK m. 65 (EBK m. 54) uyarınca tazminattan uygun bir indirime gidilecektir.[19] Ancak zarar gören, yaptığı eylemleri algılamayacak ölçüde küçükse, işleten, çocuğu gözetimle yükümlü bulunan ana babanın (üçüncü kişi) ağır kusuruna dayanarak sorumluluktan kurtulabilme imkanı vardır.[20]
Diğer taraftan işletenin sorumluluktan kurtulması için diğer bir kanuni düzenleme KTK md.107’de düzenlenmiştir. Buna göre, bir motorlu aracı çalan veya gasbeden kimse işleten gibi sorumlu tutulur. Aracın çalınmış veya gasbedilmiş olduğunu bilen veya gereken özen gösterildiği takdirde öğrenebilecek durumda olan aracın sürücüsü de onunla birlikte müteselsilen sorumludur. İşleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden birinin, aracın çalınmasında veya gasbedilmesinde kusurlu olmadığını ispat ederse, sorumlu tutulamaz. İşleten, sorumlu olduğu durumlarda diğer sorumlulara rücu edebilir”
Madde metninden de anlaşılacağı üzere trafik kazasında sorumluluktan kurtulma karinesinden bağımsız olarak, diğer bir değişle KTK m. 86’da sayılan şartlar aranmaksızın bir kimsenin aracının kendi ve eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusuru olmaksızın çalınması halinde, eğer söz konusu araç, üçüncü kişiler üzerinde zarar meydana getirmişse zarar sorumlusu sadece aracı çalan ve gasbeden olacaktır. Bu durumda hem işleten hem de sigorta şirketi oluşan zarardan sorumlu olmayacak ve trafik kazasında sorumluluktan kurtulma söz konusu olacaktır.
Yargıtay bu gibi durumlarda, mahkemece gerekli araştırmaların yapılmasını ve aracın kapı ve camlarının kapatılmış olması, kontak anahtarının araç üzerinde veya kolayca elde edilebilecek bir yerde bırakmaması, sürücü ve yardımcıları seçmede, talimat vermede, denetlemede, her türlü özeni gösterdiği hususlarının göz önünde bulundurulmasını aramaktadır. Burada ispat yükü zarar görende değil, işleten ve onun sigortacısındadır.
Araç İşleteninin Sorumluluktan Kurutulabilmesi, Her Türlü Dikkat ve Özeni Gösterdiğini İspatlaması Gereklidir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2012/14647 E. 2013/8789 K. 10.6.2013 T kararında; “Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacı şirkete sigortalı aracın yanmasına sebep olan davalıya ait araç park halinde olduğu yerden çalınmış olup gerçek işleten; ancak çalma ve gasp eyleminin gerçekleşmesine kendisi veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden birinin kusurunun bulunmadığını ispat etmesi halinde sorumluluktan kurtulabilir. Aksi takdirde gerçek işleten ile farazi işleten (hırsız ve gasp eden) müteselsilen sorumlu olurlar. İşletenin sorumlu sayılmaması için, aracın gözetimi yönünden gerekli tedbirleri aldığını, aracın kapı ve camlarını kapattığını, aracın anahtarını araç üzerinde ve kolay elde edilebilecek bir yerde bırakmadığını, sürücü ve yardımcıları seçmede, talimat vermede, denetlemede, her türlü özeni gösterdiğini ispat etmelidir. Bu hususlar araştırılmadan karar verilmesi doğru görülmemiştir.”
Daha detaylı bilgi için Trabzon Sigorta Avukatı ile iletişime geçiniz.
[1] HAVUTÇU / GÖKYAYLA: sh.131.
[2] KILIÇOĞLU, A. M.: age, sh. 288 vd.; AŞÇIOĞLU, Ç.: age, sh. 82 vd.
[3] EREN: sh. 670; BOLATOĞLU: sh. 183; YILMAZ: sh. 97; TUNÇ: sh. 170.
[4] HAVUTÇU / GÖKYAYLA: sh. 132.
[5] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2005/2936 E., 2006/3099 K., 23.03.2006 T., Yargıtay 17. Hukuk Dairesi gün ve 2004/3117 E., 2004/6490 K., 24.05.2004 T.
[6] ATEŞ, H.: Motorlu Araç İşletenin Sorumluluktan Kurtulması, TBB Dergisi 2012 (100), sh. 346.
[7] NOMER: sh.75-76; ADAL: sh.102; ÇELİKTAŞ: sh.90; TANDOĞAN: İsviçre, sh.214; GÜRSOY: sh.46; KILIÇOĞLU: sh.289; YILMAZ: sh.101.
[8] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/11-1096 E., 2013/382 K., 20.03.2013 T.
[9] HAVUTÇU / GÖKYAYLA: sh.135; TEKİNAY / AKMAN / BURCUOĞLU / ALTOP: sh.540; AŞÇIOĞLU: sh.86; BOLATOĞLU: sh.188.
[10] AŞÇIOĞLU: sh.86; ÇELİKTAŞ: sh.92.
[11] BOLATOĞLU: sh.189; TANDOĞAN: Kusura Dayanmayan, sh.247; HAVUTÇU / GÖKYAYLA: sh.135; EREN: sh.672; YILMAZ: sh.106-107., ATEŞ, H.: Motorlu Araç İşletenin Sorumluluktan Kurtulması, TBB Dergisi 2012 (100), sh.351.
[12] EREN: Ank. Üni. Huk. Fak Yay. No: 361 sh. 187.
[13] NOMER: 76.
[14] KILIÇOĞLU: sh.291.
[15] ATEŞ, H.: Motorlu Araç İşletenin Sorumluluktan Kurtulması, TBB Dergisi 2012 (100), sh. 346.
[16] MAURER: sh 106-107, EREN: Ank. Üni. Huk. Fak Yay. No: 361 sh. 209.
[17] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/4-107 E., 2012/326 K. 30.5.2012 tarihli kararında; “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesinin 1. fıkrasına göre bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına sebep olursa, motorlu aracın işleteni doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu gibi, aynı kanunun 85/4. fıkrası uyarınca da aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin de kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.
Bu düzenlemeler dikkate alındığında; işletenin sorumluluğu, genelde, neden (objektfi), özelde ise, objektif sorumluluğun ağırlaştırılmış biçimi olan tehlike sorumluluğuna dayanmaktadır.
İşletenin motorlu aracın işletilmesinden doğan zarardan sorumluluğu için ne kendisinin ne de sürücü ile aracın işletilmesine katılan yardımcı kişilerin kusuru aranmayacaktır. Zararın motorlu aracın işletilmesinin uygun sonucu, nedeni olması yeterlidir; işleten sınırlı olan kurutuluş nedenlerinden birinin bulunması ve ek kusurunun olmaması koşuluyla sorumluluktan kurutulabilecektir.” (AŞÇIOĞLU, Çetin: Trafik Kazalarından Doğan Hukuk ve Ceza Sorumlulukları, 2. bası, 2008, s.49)
Bir başka deyişle; 2918 s. KTK’nın 85/1. maddesinden gösterilen koşulların hepsinin birlikte gerçekleşmesi durumunda, işletenin tehlike sorumluluğu kural olarak gerçekleşmiş olacaktır. Ne var ki, yasada düzenlenen genel ve özel kurtuluş nedenlerinin birine dayanarak sorumluluktan kurtulması olanağı da vardır. İşleten bu kurtuluş nedenlerinden birinin varlığını kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabilecektir.
2918 s. KTK’nın 86/1. maddesinde sorumluluktan genel kurtuluş nedenleri düzenlenmiştir. İşleten kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın; kazanın “bir mücbir sebepten” ya da “zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan” ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulacaktır.
İşletenin üç nedenden birine dayanarak (mücbir sebep, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusuru) sorumluluktan kurtulabilmesi için öncelikle iki ortak unsurun birlikte bulunması gereklidir.
2918 sayılı KTK’nın 85/1. maddesine göre, sorumluluğu için kusur aranmayan işletenin sorumluluktan kurtuluş nedenleri ileri sürebilmesi için öncelikle olayda ne kendisinin ne de eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin kusurunun bulunmaması gereklidir.
İşletenin sorumluluktan kurtuluş nedenleri ileri sürebilmesi için bulunması gereken diğer şart ise araçtaki bozukluğun kazayı etkilememiş olmasıdır. İşleten, araçtaki bozuklukların sonuçlarına katlanmak zorundadır; kazayı ve zararı etkilemesi durumunda kurtuluş nedeninden yararlanamaz.
Yukarda belirtilen şartların oluşması halinde işleten, ancak aşağıda belirtilen kurtuluş nedenlerine dayanarak sorumluluktan kurtulma imkanı sahip olacaktır.
İşleten, işletilenin çalışma ve işletilmesi dışında meydana gelen, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün bulunmayan olağanüstü kaçınılmaz bir olaydan (mücbir sebepten) dolayı sorumluluktan kurtulabileceği gibi; zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusuru halinde de sorumluluktan kurtulabilir. Üçüncü kişiden amaç zarar gören ve işleten ile bunların eylemlerinden sorumlu olduğu kişiler dışında kalan ve aracın işletilmesiyle ilgisi olmayan kişilerdir.
[18] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/4-107 E., 2012/326 K. 30.5.2012 tarihli kararının devamında; “Somut olaya gelince; davalı işletene ait olup, diğer davalı C. K.’nın kullandığı aracın, rampada tekerleğindeki zincirin kırılması nedeni ile geri geri kaydığı, bunu gören davacının kendi aracını korumak amacıyla kayan aracı iterek durdurmaya çalıştığı ve bu esnada yaralandığı sabittir.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na ait rapora göre davacı İsmail Danacı’nın %50 oranında kusurlu olduğu, davalı taraf aracının kontrolsüzce geri kayarak davacıya çarpmasının %50 oranında etkili olduğu, davalı sürücü Casim Kara’nın kusursuz olduğu, teknik arıza sebebiyle kamyonet maliki işleten davalı şirketin %50 oranında kusursuz sorumlu oldukları belirtilmiştir.
Olayın bu oluş şekli dikkate alındığında davalı, işletene ait aracın tekerindeki zincirin kırılması nedeni ile geriye doğru kaymaya başladığı, davacının aracını korumak amacıyla davalıya ait aracın arkasına geçerek iteklemeye çalıştığı ve ayağının kayması sonucunda da aracın darbesi ile yaralandığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere öncelikle 2918 s. KTK 86’nın maddesinde işletenin kurtuluş beyinnesi ileri sürebilmesi için gerekli şartların oluşup oluşmadığına, sonrasında ise sorumluluktan kurtulması için gerekli şartların davalı tarafından ispat edilip edilmediğine bakılmalıdır.
2918 s. KTK’nın 86. madde dikkate alındığında, somut olayda; işletenin sorumluluktan kurtulabilmesi için ilkin araçtaki bir bozukluğun kazayı etkilemediğini ispat etmesi ve sonrasında ise kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat etmesi gereklidir.
Yukarı da açıklandığı üzere kaza, işletene ait aracın tekerindeki zincirin kırılması ve aracın geriye doğru kayması sonucu meydana gelmiştir. Bu oluş şekli dikkate alındığında artık davalı işletenin sorumluluktan kurtuluş nedenleri olan “kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiği” hususunun ispat edilmesine gerek kalmamıştır. Çünkü kaza araçtaki bozukluk nedeni ile meydana geldiğine göre işleten artık kusursuz sorumludur.
Ancak hemen burada şunun da ifade edilmesi gereklidir; zararın meydana gelmesinde davacının da etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Davacının kayan aracın arkasına geçerek zararın artmasına neden olmasının ve bu zararın tamamının da davalı işleten tarafından karşılanmasının adil olmayacağı da açıktır.
Kural olarak sorumluluğun belirlenmesinden sonra zararın tespit edilmesi ve bu aşamadan sonra davalı tarafından ödenecek tazminat miktarının belirlenmesi gereklidir. Bu arada tazminatın zarardan fazla olma imkanı bulunmamaktadır. Zarardan eksik olabileceğine göre bu aşamada belirlenen zarardan indirim söz konusu olup olmayacağının saptanması gereklidir.
KTK’nın 86/2 maddesinde “sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilir.” Hükmü getirilmiştir. Maddedeki “durum ve koşullara göre” ibaresi hakime geniş yorum olanağı ve takdir hakkı sağlamıştır. Bu düzenleme dikkate alındığında zarar görenin ağır kusuru işletene sorumluluktan kurtulma imkanı tanımıyorsa, işletenin sorumlu olduğu tazminat miktarından KTK 86/2 maddesine göre indirim yapılması, ancak indirim yapılırken davalı işletenin sorumluluğunun tehlike sorumluluğuna dayanan bir sorumluluk olduğunun gözden kaçırılmaması gereklidir.
Bu nedenle, kaza araçtaki bozukluk nedeni ile meydana geldiğine göre, davalı işletenin sorumlu tutulması, davacının da zararın meydana gelmesindeki kusurlu eylemi dikkate alınarak 818 sayılı BK’nın 44. ve bu maddenin daha özel bir düzenlemesi olan 2918 s. KTK’nın 86/2. maddeleri gözetilerek uygun bir indirim yapılması gerekli iken önceki karar da direnilmesi usul ve yasaya uygun değildir.”
[19] NOMER: 77.
[20] TANDOĞAN: Kusura Dayanmayan, sh.249-250; GÜRSOY: sh.53.