Haksız Tahrik failin, mağdur tarafından gerçekleştirilen haksız bir eylem neticesinde hiddet veya şiddetli bir üzüntü duyarak, bu ruh hali içerisinde mağdura karşı herhangi bir suç işlemesi durumunda ceza hukuku, failin iradesi ve sorumluluğu anlamında kusurluluğunun etkilendiği gerekçesiyle verilecek cezada indirim yapılmasını düzenlemektedir. Ceza Hukuku, haksız tahrik adı verilen bu düzenlemeyle hiçbir haksız eyleme maruz kalmadan kendi iradesiyle suç işleyen kişi ile maruz kaldığı haksız eylemin iradesi üzerinde oluşturduğu anlık baskının etkisiyle suç işleyen kişiye aynı şekilde ceza verilmek istenmemektedir.
İÇİNDEKİLER
A. HAKSIZ TAHRİK KAVRAMI
Ceza hukuku açısından tahrik, bir kişiyi suç işlemeye yönlendirme, kişinin iradesine etki ederek kişinin suç işlemesi için harekete geçirilmesi, kişinin suç işleme yönündeki iradesinin kışkırtılması, kişinin belirli bir davranışı sergilemeye yönlendirilmesi gibi anlamlara gelmektedir.
Haksız tahrik hükümleri Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde ceza sorumluluğunu azaltan haller arasında düzenlenmiştir.
Haksız tahrik kanunda düzenlenmesine ve yine kanunda bazı suçların tanımında tahrik kelimesi kullanılmasına rağmen, haksız tahrikin bir tanımı bulunmamaktadır. Ancak en yalın haliyle haksız tahrik, haksız bir eylemin oluşturduğu öfke veya şiddetli üzüntünün etkisi altında iken bu haksız eylemi gerçekleştiren kişiye karşı herhangi bir suçun işlenmiş olması olarak tanımlanabilir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararlarına göre ise haksız tahrik; “Failin, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin, psikolojik durumun da yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir”.
B. HAKSIZ TAHRİK İN HUKUKİ ESASI
Haksız tahrikin hukuki esasını açıklamak için pek çok görüş ileri sürülmüş olup en çok kabul gören görüşler objektif teori ve sübjektif teoridir. Takas teorisi olarak da adlandırılmakta olan objektif görüşe göre, tahrik altında işlenen bir suçta failin suç oluşturan hareketinin yanı sıra mağdurun gerçekleştirmiş olduğu hareketin de etkisi olmuştur, bu nedenle, faille birlikte mağdurun da kusuru bulunmaktadır. Mağdurun kusurlu hareketi yüzünden failin cezasında indirim yapmak gerekmektedir. Sübjektif teori, haksız bir eylem içerisinde kalan kişinin içine girdiği psikolojik durumu esas almaktadır. Kişinin kendisine karşı gerçekleşen haksız bir hareket karşısında iradesi zayıflayabilir ve bu yüzden suç işlemeye daha kolay karar verebilir. Gerçekleşen haksız hareket yüzünden kişinin iradenin etkilenmesi kusur yeteneğini de etkiler ve söz konusu bu etki yüzünden verilecek cezada indirim yapılması gerekir.
C. HAKSIZ TAHRİK İN GENEL ÖZELLİKLERİ
Haksız tahrik bir hukuka uygunluk sebebi değildir, ancak failin kusur yeteneğini azaltan ve cezanın indirilmesini gerektiren kişisel bir nedendir. Kanun koyucu haksız tahrik durumunda hakime oldukça geniş bir takdir hakkı tanımıştır. TCK’nın 29. Maddesine göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilecek, diğer durumlarda ise (süreli hapis cezalarında) verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirim yapılacaktır.
Haksız tahrik altında bulunan fail birden fazla suç işlemiş ise haksız tahrik her bir suç bakımından ayrı ayrı uygulanır. Ancak suçun mağduru birden fazla hareketi ile faili tahrik etmiş ise her bir haksız hareket için haksız tahrik indirimi uygulanmaz, haksız tahrik indirimi bir kez uygulanır.
Haksız tahrikle ilgili yasal düzenlemede herhangi bir suç ayırımı yapılmadığı için tüm suçlara uygulanabilmesi gerekirken Yargıtay’ın belli suç tiplerinin özelliği gereği haksız tahrike uygun olmadığına, bu nedenle bu suçların işlenmesi durumunda haksız tahrik uygulanmayacağına dair çeşitli kararları vardır. Yargıtay kararlarına göre cinsel suçlar, yağma, 6136 sayılı kanuna muhalefet suçları, korku ve panik yaratacak şekilde ateş etmek, ve malvarlığına karşı işlenen zimmet, rüşvet, irtikap ve hırsızlık gibi suçlar bakımından haksız tahrik hükümleri uygulanmayacaktır.
D. HAKSIZ TAHRİK İN ŞARTLARI
I. Tahrike Sebep Olan Bir Fiilin Bulunması
Haksız tahrikin uygulanabilmesinin ilk şartı tahrike sebebiyet veren bir eylemin bulunması ve bu eylemin hukuka aykırı olmasıdır. Fakat bu fiilin suç oluşturması gerekmemektedir.
Haksız eylemin objektif olarak gerçekleşmesi yeterlidir, eylemin mutlaka failin huzurunda gerçekleşmesi gerekmemektedir. Örnek vermek gerekirse failin bulunmadığı bir ortamda kendisine hakaret edilmesi, babasının darp edilmesi gibi durumlarda fail bu eylemlerden haberdar olur olmaz öfkeye kapılarak karşı eylemde bulunursa haksız tahrikten yararlanır. Failin sahibi olduğu eşyalara, hayvanlara, bahçesindeki veya tarlasındaki bitkilere karşı haksız eylem gerçekleştirilmesi durumlarında da fail haksız tahrik hükümlerinden yararlanabilir.
II. Fiilin Haksız Olması
Failin haksız tahrik kurumunda yararlanabilmesi için tahrike sebep olan bir eylemin varlığı tek başına yeterli değildir, aynı zamanda bu eylemin hukuka aykırı (haksız) olması gerekmektedir. Faile yönelik olarak gerçekleştirilen eylemin haksızlık unsurunu taşıyıp taşımadığını yargılamayı yapan hâkim ortak değerler sistemine göre takdir eder. Hakkın kötüye kullanılmasını oluşturmayan bir hakkın kullanılması durumunda mağdurun hareketi failde hiddet ya da şiddetli elem meydana getirmiş olsa dahi haksız tahrik hükümleri uygulanmaz. Çünkü eylem hukukun izin verdiği sınırlar içerisindedir.
Örneğin; bir polis memurunun görevinin gereği olarak birisine ceza yazması durumunda o kişi haksız tahrik indiriminden yararlanamaz. Haksız eylem oluşturan ilk hareketi yapan kişi karşısındakinin benzer şekilde tepki vermesi durumunda haksız tahrik altında bulunduğunu ileri süremez. Ancak kendisinin haksız eylemine karşılık olarak sergilenen haksız eylem orantısız şekilde çok aşırı ise bu durumda kişi ilk haksız eylemi yapan olsa bile haksız tahrikten yararlanması mümkün olabilir. Aynı şekilde Yargıtay kararlarına göre, ilk haksız eylemin kimden kaynaklandığının belirlenemediği durumda iki tarafa da haksız tahrik hükümleri uygulanır.
III. Fiilin Failde Hiddet veya Şiddetli Bir Üzüntü Doğurması
Failin haksız tahrik hükümlerinden yararlanabilmesi için haksız bir eylemin gerçekleştirilmiş olması yetmez, failin bu haksız eylem dolayısıyla hiddet veya şiddetli eleme kapılmış olması gerekmektedir. Ayrıca haksız fiille failde meydana gelen hiddet veya şiddetli üzüntü arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır. Haksız eylem failde hiddet veya şiddetli elem oluşturmadıysa veya fail başka bir sebepten dolayı hiddet veya şiddetli eleme kapıldıysa haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkün olmayacaktır.
Öfke ve şiddetli üzüntü duyguları kişiden kişiye değişebilen sübjektif durumlar olduğundan hakim somut olayla ilgili değerlendirme yaparken bu hususu takdir etmelidir. Ancak hakim değerlendirmesini yaparken failin değil de ortalama bir insanın tepkilerini dikkate alarak karar vermelidir. Failin aşırı duygusal ya da alıngan olması durumunda tahrik uygulaması söz konusu olmayabilir.
Suçun hiddet ve elem duygularının etkisi altında işlenmesi gerektiğine göre akla haksız eylemden sonra hangi zaman aralığında suçun işlenmesi durumunda haksız tahrik oluşacağı sorusu gelebilir. Ancak, bu konuda saat veya gün olarak belirli bir süre vermek mümkün değildir. Her olayın kendi özel şartları ve faile yaşattığı duygular vardır. Olayın koşullarında normal bir kişinin hiddet ve eleme kapılıp kapılmayacağı değerlendirilir, yani objektif bir değerlendirmenin ardından karar verilir.
IV. Haksız Fiil ile Suç Arasında Nedensellik Bağının Bulunması
Yukarıda da izah ettiğimiz üzere, failin haksız tahrik hükmünden yararlanabilmesi için, haksız eylemin neden olduğu öfke veya üzüntünün etkisi altındayken ve bu duruma bir tepki olarak suçu işlemiş olması gerekmektedir. Failin haksız eylemin ardından oluşan ruh hali ile işlediği suç arasında nedensellik bağının kurulması gereklidir. Failin işlediği suç, haksız fiile bir tepki hareketi şeklinde ortaya çıkmış olmalıdır.
“Haksız eylem gerçekleştirilmemiş olsaydı, çok büyük olasılıkla suç da işlenmeyecekti ya da en azından daha hafif bir suç işlenecekti’ denilebiliyorsa, haksız eylemle failin işlediği suç arasında nedensellik bağı kurulmuş sayılır. İşlenen suçla haksız tahrik arasında doğrudan bir ilişki yoksa nedenselliğin bulunduğu söylenemez.
Failin işlediği suçun haksız eylemin meydana getirdiği öfke veya şiddetli elemden kaynaklanmayıp başka bir sebebe dayanması durumunda işlenen suç ile haksız eylem arasında bir nedensellik bağının bulunduğunu söylemek mümkün olmayacaktır. Bu başka sebep faille mağdur arasındaki eskiye dayalı bir husumet, intikam alma gibi bir neden olabilir.
V. Suçun Tahriki Oluşturan Haksız Eylemi Gerçekleştiren Kimseye Karşı İşlenmiş Olması
Bir olayda haksız tahrik hükümlerinin geçerli olması için bir diğer koşul suçun doğrudan haksız tahrik eylemini yapan kişiye karşı işlenmiş olmasıdır. Fail suçu, haksız fiil yüzünden içerisine düştüğü ruh halinin bir sonucu olarak işlediği için suçun mağdurunun da muhakkak haksız eylemi gerçekleştiren kişi olması gereklidir. Suçun haksız eylemi gerçekleştiren kişinin şahsına yönelik olması gerekmemektedir, kişinin malına zarar verilmesi durumunda da bu koşul gerçekleşmiş sayılır ve haksız tahrik uygulanabilir. Failin tepki olarak işlediği suç, kendisine atfedilecek bir kusuru olmaksızın hata veya başka bir arıza nedeniyle haksız eylemi gerçekleştirerek tahrik eden kişiden başka birisine karşı işlenmiş olursa bu durumda TCK’nın 30/3. maddesindeki hataya ilişkin düzenleme uygulanır, fail bu hatasından yararlanır ve hakkında haksız tahrik hükümleri uygulanır.
E. BAZI HUKUKİ KURUMLARLA HAKSIZ TAHRİK İN İLİŞKİSİ
I. Haksız Tahrik ve Tasarlama
Tasarlayarak suç işlenmesi durumunda ilk akla gelen haksız tahrik kurumunun uygulanamayacağı olmaktadır. Yargıtay kararlarında soğukkanlılık teorisi kabul edilmekle beraber, tasarlama ile haksız tahrikin birlikte uygulanabileceği kabul edilmektedir. Öte yandan Yargıtay, kan gütme ve töre saikiyle işlenen suçlarda haksız tahrik hükümlerinin birlikte uygulanmasını doğru bulmamaktadır.
II. Haksız Tahrik – İştirak İlişkisi
Yargıtay kararlarına göre, kişiye özel bir cezada indirim sebebi olması itibariyle haksız tahrik, birden fazla kişi tarafından iştirak halinde işlenen suçlarda yalnızca haksız tahrike maruz kalmış suç ortağı için sonuç doğuracak, diğer suç ortakları haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. İştirak ilişkisinin ne şekilde olduğu (birlikte faillik, yardım etme veya azmettirme) önemli değildir, haksız tahrik hükümlerinden sadece doğrudan kendisine karşı haksız eylem gerçekleştirilmiş olanlar yararlanır. Diğer suç ortakları haklarında haksız tahrik hükümleri uygulanmaz. Bir yakınına karşı haksız eylemde bulunulması üzerine hiddete kapılan kişinin, haksız eyleme maruz kalanla birlikte iştirak halinde suç işlemesi durumunda her ikisi hakkında da haksız tahrik hükümleri uygulanabilir.
III. Haksız Tahrik – Yaş Küçüklüğü – Akıl Hastalığı İlişkisi
Yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı kişinin ceza sorumluluğunu tamamen kaldırıyorsa kişi hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmamasının bir anlamı yoktur. Kısmi akıl hastalığı ve yaş küçüklüğünün cezada indirim sebebi olması durumlarında failin aynı zamanda haksız tahrik hükümlerinden de yararlanmasına engel bir durum olmadığı için bu kişiler hakkında da haksız tahrik indirimi uygulanabilir.
IV. Haksız Tahrik ve Meşru Savunma İlişkisi
Meşru savunma; bir kimsenin gerek kendisine gerek üçüncü bir kişiye karşı gerçekleştirilen veya gerçekleştirilecek haksız saldırıyı ortadan kaldırmak için zorunlu olarak gösterilen ve konusu suç olan tepkidir. Meşru savunma, suçun hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldıran ve bu nedenle eylemin suç oluşturmasına engel olan bir hukuka uygunluk nedenidir.
Haksız tahrik ile meşru savunmanın aynı eylemde uygulanması mümkün değildir. Bu iki kurumun hukuki nitelikleri ve şartları birbirinden farklı olduğundan, bir olayda birisinin şartlarının gerçekleşmesi durumunda diğerini uygulanamayacaktır. Meşru savunma bir hukuka uygunluk nedeni olduğu için koşulları gerçekleştiğinde işlenen eylemden dolayı kişiye ceza verilmeyecektir.
Haksız tahrikte ise, haksız eylemin etkisiyle işlenen suç hukuka aykırı kalmaya devam edecek; failin ruh hali nedeniyle kusurunun azaldığı kabul edilerek yalnızca cezasında indirim yapılacaktır. Haksız tahrik ve meşru savunmanın ortak noktaları ise haksız eylemin varlığı hususunda birleşiyor olmalarıdır. Aralarındaki fark ise meşru savunmada saldırının gerçekleşmekte veya gerçekleşecek olması şartı aranırken haksız tahrikte böyle bir şartın aranmıyor olmasıdır.
Failin kusur yeteneğinin azalmasına neden olan haksız tahrik Türk Ceza Kanunu’nda genel bir düzenleme şeklinde kişisel bir indirim nedeni olarak yer almaktadır. Haksız tahrikle ilgili tek bir hüküm konmuş, hâkime oldukça geniş bir takdir hakkı sunularak dosyadaki somut olayın ve kişilerin özelliklerini dikkate alarak hâkimin karar vermesi uygun görülmüştür. Hâkim, huzurunda bizzat dinlediği fail ve mağdurun kişilik özelliklerini, olayın gelişim şeklini, toplumsal değer yargılarını, yani dosyaya etki eden tüm hususları değerlendirerek failin haksız tahrik altında suçu işleyip işlemediğine karar verecektir. Verdiği karar olumlu olursa da kendine tanınan takdir yetkisi içerisinde (1/4 – 3/4) ceza adaletine uygun şekilde bir ceza indirimi uygulayacaktır.
Uygulamada haksız tahrik neredeyse en çok başvurulan savunma unsurlarından birisidir. Özellikle ağır suçlarda cezanın hafifletilmesini sağlamak için gerçekte öyle bir eylem olmasa bile, bir kurgu yapılarak failin suçu haksız bir eyleme tepki olarak işlediği ileri sürülmektedir.
Haksız tahrikin yalnızca faile karşı gerçekleştirilen haksız eylemlere uygulanmayıp üçüncü kişilere karşı gerçekleştirilen haksız eylemlerin de failin hiddet ve eleme kapılmasına neden olması halinde haksız tahrik kapsamına alınmış olması, ceza adaleti bakımından uygun bir düzenleme olarak değerlendirilebilir.
Haksız tahrik nedeniyle faile ceza indirimi uygulanmasının sebebi failin karşılaştığı haksız fiilin kusur yeteneğini azaltması ve bunun sonucunda tepki olarak bir suç işlemiş olmasıdır. Fail haksız eylemin etkisiyle normal ve sağlıklı bir insan gibi düşünememektedir, bu durumun her olay özelinde dikkate alınarak hâkime tanınan takdir yetkisi içerisinde cezasında indirim yapılması ceza adaletinin bir gerekliliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2021/6762 E., 2021/10757 K., K.T: 17.06.2021
“… müdafiinin temyiz dilekçesinin içeriğine göre katılan sanık müdafii sıfatıyla temyiz isteminde bulunduğu belirlenerek yapılan incelemede;
Temyiz incelemesine konu eylemler, 5237 sayılı TCK’nin 86/2. ve 86/2-3-a maddeleri kapsamında yer alan “Kasten Yaralama” suçuna ilişkin ise de, müşteki sanık … hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 2014/9709 numaralı iddianame ile TCK’nin 125/1-4. maddelerinden de cezalandırılması istemiyle dava açıldığı anlaşılmakla, 5271 sayılı CMK’nin 251/8. maddesinin ”Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uygulanmaz.” şeklindeki hükmü karşısında, temyiz incelemesine konu eylemler yönünden basit yargılama usulü uygulanamayacağından; tebliğnamenin bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
1) Müşteki sanık … hakkında katılan …’u kasten yaralama suçundan ve katılan sanık … hakkında katılan …’yi kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine ilişkin olarak, 24/10/2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nin 253. maddesine eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş olduğu ve isnat edilen 5237 sayılı TCK’nin 86/2. maddesi kapsamındaki kasten basit yaralama suçlarının mağdurunun farklı olması nedeniyle uzlaştırma kapsamına alındığı anlaşılmakla, 5271 sayılı CMK’nin 253. ve 254. maddeleri gereğince 5237 sayılı TCK’nin 86/2. maddesinde düzenlenen basit kasten yaralama suçundan uzlaştırma işlemi yapılması için dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesi, uzlaştırma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması halinde yargılamaya devamla hükümler kurulması lüzumu,
2) Mahkeme tarafından ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediği kabulü ile şüpheli kalan bu halde müşteki sanık ve katılan sanık lehine haksız tahrik indirimi yapıldığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 2002/4-238 Esas – 367 sayılı kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu Ceza Dairelerinin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında da kabul edildiği üzere, bu halin 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesi gereğince asgari seviyede (1/4) oranında indirim yapılmasını gerektirdiği gözetilmeden yazılı şekilde (2/4) oranında indirim yapılması suretiyle müşteki sanık ve katılan sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden eksik ceza tayini,
….
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, katılan sanık müdafiinin ve müşteki sanığın temyiz sebepleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA…”
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2017/18221 E., 2021/6179 K., K.T: 24.02.2021
“…B-Diğer hükümlere yönelik temyize gelince;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,
1-Sanık Z. S.hakkında hakaret suçlarından kurulan beraat hükümleri, sanık M. S. hakkında hakaret suçundan kurulan ceza verilmesine yer olmadığına dair hüküm, sanık İ. S. hakkında kasten yaralama ve mala zarar verme suçlarından kurulan beraat hükümleri ile sanık A. S. hakkında mala zarar verme, tehdit ve kasten yaralama suçlarından kurulan beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde;
Eylemlere, yükletilen suçlara ilişkin verilen beraat ve ceza verilmesine yer olmadığı kararlarına yönelik katılanlar Z. D., F.C. ve N. D. vekilinin temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,
2-Sanık A. S. ve İ. S. hakkında hakaret suçlarından kurulan ceza verilmesine yer olmadığına dair hükümler ile sanıklar İ. S. ve M. S. hakkında tehdit suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz incelemesinde;
a)Sanık A.yönünden;
Sanığın tehdit suçundan beraat etmesi karşısında, TCK’nın 125/1. maddesi kapsamındaki hakaret suçunun CMK’nın 253/3. maddesi uyarınca uzlaşmaya tabi hale geldiği anlaşılmakla, aynı Kanun’un 253 ve 254. maddeleri uyarınca uzlaşma hükümlerinin uygulanması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda belirlenmesi zorunluluğu,
b)Sanıklar M. ve İ. yönünden;
- aa) Sanıkların aşamalarda atılı suçu kabul etmemeleri, tanık Ş.’in sanıkların tehdit eyleminden bahsetmemesi, katılanlar Z. ve N.’in aşamalarda birbirleri ve kendileri ile çelişen ifadeleri, olayın aynı zamanda tanığı olan ve ifadesi hükme esas alınan müşteki P.’ın soruşturma aşamasında tehdit eyleminden bahsetmemesi, mahkemede ise her iki sanığın da tehdit sözleri söylediğini belirtmesine rağmen soruşturma evrakı tefrik edilen suça sürüklenen çocuk S.S. hakkında İzmir 4. Çocuk Mahkemesi’nin 2012/672 Esas sayılı dosyasında verdiği beyanında sanık M.’in tehdit eyleminden bahsetmemesi karşısında; katılanlar ile müştekinin beyanları arasındaki çelişkilerin giderilmeye çalışılıp giderilemediği takdirde hangi anlatımın hangi nedenle üstün tutulduğu yeterince açıklanmadan ve sanıklar ile katılanlar arasında park meselesi nedeniyle çıkan tartışma sonrası ani gelişen olayda, sanıklar arasında fikir ve irade birliğinin ne şekilde gerçekleştiği, birlikte suç işleme kararına nasıl ulaştıkları hususları da denetime elverişli olacak biçimde açıklanıp tartışılmadan, sanıklar hakkında yazılı şekilde tehdit suçundan hükümler kurulması,
bb)(2/b-(aa)) nolu bozmaya uyulması halinde;
02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi, sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunması, hakaret suçunun ise, suç tarihi itibariyle 5271 sayılı CMK’nın 253/3-son cümlesi uyarınca tehditle birlikte işlenmesi nedeniyle uzlaşma kapsamında bulunmadığının anlaşılması ve yeni düzenleme karşısında, hakaret suçu yönünden de uzlaştırma önerisinde bulunulmasının gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
c)Kabule göre de;
- aa) Karşılıklı eylemler şeklinde gerçekleşen olayda ilk haksız hareketin hangi taraftan geldiği hususunda tarafların farklı beyanlarda bulunmaları karşısında, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 2002/4-238 Esas, 367 sayılı Kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu ceza dairelerinin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında da kabul edildiği üzere, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde şüpheli kalan bu halin sanık lehine değerlendirilmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
…
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanıklar M. S. ve İ. S. müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, tebliğnameye kısmen uygun olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA…”
Av. Ahmet Yasin SÖZEN