Motorlu Araçlarda İşleten Sıfatı

İşleten ne demek ? sorusunun cevabı, trafik kazalarında sorumlu kişilerin tespit edilebilmesi için önemlidir. İlgili mevzuat metninde belirtildiği üzere kazaya sebebiyet veren araç sürücüsünün yanında aracın işleteni de zarardan sorumlu olacaktır. İşletene yüklenen bu sorumluluk hali Borçlar Kanununda düzenlenen “Tehlike Sorumluluğu” dur. Trafik sigortasının yapılmasıyla, işletenin ve sürücünün sorumluluğu ortadan kalkmayacaktır.[1] Trafik Poliçesinde belirtilen sigortalı kişiden başka bir kişi işleten sıfatına haiz olsa da, her halde ZMSSGŞ de belirtilen teminat dışı sebeplerden birinin gerçekleşmemiş olması halinde sigortacı, trafik poliçesi için öngörülen teminat limitleri dahilinde zarardan sorumlu olacaktır. Sigortacı, Borçlar Kanunu’nun 51’inci maddesi anlamında sorumlu kişi değildir.[2] Sigortacı, yasa ile düzenlenen teminat limitleri dahilinde araç sürücüsü ve işletenin sorumluluğunu karşılamakta ve  bu limiti aşan kısım için ise işletenin ve sürücünün sorumluluğu devam etmektedir.

Araç işleteni denilince ilk önce aklımıza motorlu aracın sahibi gelmektedir. İşleten sıfatı çoğunlukla aracın sahibine ait olmakla beraber bazı koşullarda araç sahibi dışındaki kişiler de araç işleteni sıfatına sahip olabilir.

KTK m. 3 de “Araç Sahibi”, araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişi olarak tanımlanmıştır. Madde metninden anlaşılacağı üzere öncelikle adına tescil belgesi verilmiş kişinin malik olacağı belirtilmiştir. Ancak salt tescil belgesi, aracın sahipliğine karine teşkil etse de her zaman gerçek sahibini göstermeyebilir. Örneğin araç adına tescil edilmiş kişi aracı noterde düzenlenen satış sözleşmesi ile satmış olabilir. Bu durumda her ne kadar trafik sicilinde araç sahibi, tescil belgesi olan kişi olarak gözükse de, aracın sahipliğini yapılan noter sözleşmesi ile kaybetmiş olacaktır. Peki, aracı satmış olan ancak henüz trafik sicilinde aracın sahibi olarak görünün kişi, aracını kullanan kişinin yaptığı kazadan sorumlu olacak mıdır?

Yargıtay bu gibi durumlarda, aracın noterden satılmış olmasını yeterli görmüş, ayrıca trafik siciline tescil edilmesine gerek olmaksızın aracı noterden alan kişinin meydana gelen kazadan sorumlu olacağını vurgulamıştır.

Yine Yargıtay’ın farklı hukuk daireleri de aynı görüşü benimseyerek, tescil işleminin idari nitelikte olduğunu, aracın mülkiyetinin ve dolayısıyla aracın neden olduğu zarardan sorumluluğun, noterden yapılan satış sözleşmesi ile beraber yeni malike geçeceğini kabul etmiştir.[3]

Önemle belirtmek gerekir ki, işleten sıfatı durum ve şartlara göre değişebilen bir kavramdır. Aşağıda detaylı olarak değineceğimiz üzere maddi olgular göz önüne alınarak araç üzerindeki fiili hakimiyetin ve ekonomik yararın kimde olacağının belirlenmesi ve araç işleten sıfatının tespit edilmesi gerekmektedir.

Bazı uyuşmazlıklarda  araç sahibi, aracını sözlü ya da adi bir sözleşme ile sattığını iddia ederek oluşan kazadan sorumlu olmadığını mahkemede ileri sürebilmektedir. Bu gibi durumlarda kaza nedeniyle zarardan sorumluluk kime ait olacaktır?

Bilindiği üzere aracın satışı, noterlikçe düzenlenen satış sözleşmesi ile yapılması mümkündür. Bunun haricinde gerek sözlü, gerek adi yazılı olarak yapılan araç satışları, hukuken geçerli bir satış niteliğine sahip değildir. Nitelim KTK m. 20/d, açıkça araç satışlarının noterden yapılmasının zorunlu olduğunu düzenlemiştir. Kişilerin, araçlarını kanunun ön gördüğü biçimde satmamaları durumunda oluşan kazalardan işleten sıfatıyla sorumluluğu devam edecektir. Yargıtay da aynı görüşü benimseyerek kararlarında istikrarlı olarak ancak noterden yapılan satış ile işleten sıfatının kaybedileceğini vurgulamıştır.

 

Trafik Siciline Tescil Edilmese Bile Noterden Yapılan Satışla Beraber Alıcı, Meydana Gelecek Trafik Kazasından Sorumlu Olacaktır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2004/10862 E. 2005/7174 K. 5.7.2005 T kararında; “2918 sayılı KTK’nın, değişik 20/d madde hükmü uyarınca, noterlerce gerçekleştiren devir işlemleri, araç mülkiyetinin devri için yeterli olup, işlemin tamamlanması için trafik siciline alıcı adına tescil işlemi yapılması mutlak koşul değildir. Tescil işlemi, idari bir tasarruf olup, yaptırılmaması ayrı bir yaptırıma tabidir ve mülkiyetin devri için kurucu bir nitelik taşımaz. Bunun bir sonucu olarak da, trafik kayıtları mülkiyeti gösteren sicillerden olmakla birlikte, bu karine kesin değildir. Aracı, noter satışı ile devralan, adına tescil işlemi yaptırmamış olsa dahi, aracın maliki sayılır. Davalı M., cevap dilekçesinde aracını kazadan önce sattığını savunmuş olup, D. Trafik Tescil Büro Amirliği’nin yazısından da aracın 19.11.2002 tarihinde dava dışı üçüncü şahıs adına tescilli olduğu anlaşılmıştır. Dava konusu trafik kazası 29.09.2001 tarihinde meydana gelmiş olup, mahkemece kaza tarihi itibariyle aracın sahibi belirlenerek sonucuna göre karar verilmek gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.”

Aynı şekilde aracın birden fazla harici satış sözleşmesi ile devamlı el değiştirmesi durumunda da işleten sıfatı değişmeyecektir.

Yargıtay 17.Hukuk Dairesi 2015/ 13876 E., 2016 / 1992 K. ve 22.02.2016 tarihli kararında; “İfade olunduğu üzere, davalıya ait araç, ilk etapta davalı tarafından olmak üzere, harici devirlerle bir çok el değiştirmiştir. Bu husus, mahkemenin gerekçeli kararında da ifade edilmiş olup mahkemenin de kabulündedir.

Ayrıca, davalı …, motorsikletinin evinin önünden çalındığını belirterek 27.09.2011 tarihinde …ye şikayette bulunmuş ve savcılık tarafından soruşturma açılmış ise de; davalının soruşturma kapsamında alınan ifadesinde, motorsikletini haricen sattığını; ancak sattığı kişinin adına tescil yaptırmaması ve aracın başka kişilere harici devirlerle geçtiğini öğrenmesi üzerine, aracı harici satımla elinde bulunduran kişiyi tescile zorlamak için çalındığı yönünde şikayette bulunduğunu beyan etmiştir. … tarafından yürütülen soruşturma kapsamında alınan müşteki (eldeki davanın davalısı), şüpheli ifadelerinden müştekinin aracını haricen sattığı, sonrasında aracın el değiştirdiği tespit edildiğinden takipsizlik kararı verilmiştir. İfade olunan bu hususlar karşısında, davalının gerek icra dosyasına yaptığı itirazda, gerekse davaya verdiği cevapta belirttiği, aracının çalındığına ilişkin beyanları ile savcılığa yaptığı şikayeti samimiyetten uzaktır.

Bu durumda, yukarıda anılan 2918 sayılı KTK’nun 3. maddesi ve 20/d maddesi birlikte göz önünde bulundurulduğunda, aracın maliki olan davalı tarafından aracın kanunen aranan resmi şekle uygun olarak satışının yapıldığını gösterir herhangi bir kaydın bulunmadığı, haricen satım hususunu kabulün 3. kişi konumunda bulunan davacı sigortacıya karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığı gözetilerek; araç işleteni sıfatı devam eden davalının zarardan sorumlu olduğu gözetilerek hüküm tesisi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

Motorlu araçların neden oldukları trafik kazalarında görünürde her zaman araç sahibi sorumlu olarak görülse de, pratikte, her zaman araç sahibinin sorumluluğuna gidilmesi hakkaniyete uygun düşmemesi nedeniyle doktrinde ve Yargıtay kararlarında işleten kavramı ortaya çıkmıştır.[6]

Daha sonra işleten kavramı yasa kapsamına alınarak, Karayolları Trafik Kanunu “İşleten” kavramının tanımına yer vermiştir. Düzenlemeye göre işleten, araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişi olacağı, ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimsenin işleten sayılacağı belirtilmiştir.

Yasa metnine göre araç maliki öncelikli olarak işleten sıfatına sahip olacaktır. Ancak aşağıda sayılan durumlardan birinin mevcudiyeti halinde araç maliki, işleten sıfatını kaybedecek dolayısıyla yapılan kazada sorumlu olmayacaktır.

  1. Mülkiyet muhafaza kaydıyla yapılan satışta, aracın yeni alıcıya teslim edilmesi ve tescilde alıcının isim kaydının yapılması zorunludur. Sözleşmede mülkiyet satıcıya aittir. Bu durumda alıcı, işleten sıfatına haiz olacaktır.
  2. Aracın uzun süreli kiralanmasında kiralayan kişi işleten olacaktır.
  3. Ariyet(Kullanım ödüncü) durumunda ödünç alan sorumlu olacaktır.
  4. Rehin durumunda rehin alan sorumlu olacaktır. Ancak taşınırlara ilişkin rehin sözleşmesinde, rehin konusu taşınırın rehin alana verilmesi esas olduğundan ve günümüzde araçlar üzerinde uygulanmadığından, teslim koşulunun gerçeklemediği durumlarda rehin alanın sorumlu olmaması gerekmektedir.

Ancak önemle vurgulamak gerekir ki, her ne kadar yasada sayılan ariyet, kiralama ya da rehin durumlarında, yukarıda sayılan kişiler sorumlu olacaksa da, madde metninde aracı kendi adına işleten ve araç üzerinde fiili tasarrufta bulunan kişi her halde işleten sayılacaktır. Yargıtay kararlarında da söz konusu durum vurgulamış, “Araç Üzerindeki Fiili Hakimiyet ve Ekonomik Yarar” kimde ise işleten o kişi sayılmıştır.

Araç üzerinde fiilî hâkimiyet, araçtan doğan tehlikeleri ve aracın masraflarını üstlenmek, aracın ne zaman trafiğe çıkarılıp, trafikten ne zaman çekileceği, aracın kim tarafından, nasıl ve hangi amaçlarla kullanılacağı, aracın bakımının ne zaman ve ne şekilde yapılacağı konularda karar verme yetkisini ifade eder.[7] Ekonomik yarar ise, aracı kullanımı nedeniyle elde edilecek kazancı ifade eder.

Burada fiili hakimiyetin kısa bir süre için ortadan kalktığı durumlarda yine işleten sıfatı değişmeyecek, zarardan doğan sorumluluk devam edecektir. Örneğin, araç kiralama şirketinin iki günlüğüne aracı başka birisine kiralaması durumunda, araç kiralama şirketi işleten sıfatını kaybetmeyecektir.

 

[1]     BOZER: 1965, s. 255; BOZER, Ali: Sigorta Hukuku, Ankara 2004, s. 118-119; ÇEKER: s. 162.

[2]     ŞENOCAK: s. 41.

[3]     Aynı yönde karar için bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2010/5796 E., 2010/6034 K.

[4]     Aynı yönde bkz Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/13564 E., 2016/11347 K., 8.12.2016 T.

[5]     Bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/13876 E., 2016/1992 K., 22.02.2016 T.

[6]     BOLATOĞLU, Bolat: Karayolları Trafik Kanununa Göre Motorlu Araç İşletenin Hukuki Sorumluluğu (İşleten Kavramı ve Sorumluluğun Şartları), Ankara 1988; EREN, Fikret: “Karayolları Trafik Kanununa Göre Motorlu Araç İşletenin Akit Dışı Sorumluluğunun Hukuki Niteliği ve Unsurları”, AÜHFD 1982-1987, C. XXXIX, S. 1-4, s. 159-212.

[7]     BOYDAK: TAAD, Yıl: 5, Sayı: 17 (Nisan 2014)

Canlı Destek
Whatsap Destek
Nasıl Yardımcı Olabiliriz?