Araç Değer Kaybı Hesaplama Yöntemleri

Araç Değer Kaybı Hesaplama Yöntemleri

Araç değer kaybı hesaplama yöntemleri, yapılan değişikliklerle beraber yıldan yıla göre değişiklik göstermiştir. Özellikle sigorta şirketleri tarafından, zarar ettikleri ileri sürülerek daha az tazminat ödemek adına kanun koyucudan bir takım düzenlemelerin yapılması talep edilmiş ve kanun koyucu da, sigorta şirketlerinin bu yöndeki taleplerini geri çevirmemiştir.

Sigorta şirketlerinin talep ettiği düzenlemeler kapsamında kanun koyucu, araç değer kaybı halinde bazı durumların poliçe teminatı dışında bırakılması ve bazı durumlarda da aracın değer kaybının daha az hesaplanması yönünde bazı düzenlemeler öngörmüştür. Ancak yapılan düzenlemelerin bir kısmının hukuka aykırı olması nedeniyle ilgili kurumlar tarafından yapılan başvurular sonucunda gerek Danıştay, gerekse Anayasa Mahkemesi ilgili düzenlemeleri zaman zaman iptal etmiştir.

Araç değer kaybı hesaplama konusunda sigorta şirketleri lehine Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nda yapılan düzenlemeler ile beraber araç değer kaybı zararını talep eden kişilerin gerçek zararları karşılanmamış olacağından dolayı trafik sigortasını yaptıran araç sahibi mağdur duruma düşmüştür. Uygulama öyle bir hal almıştır ki, mahkemeler tarafından sigorta şirketi için ayrı araç değer kaybı hesaplama yöntemleri kullanılmış ve davalı olan araç sahibi ve sürücüler için ise apayrı araç değer kaybı hesaplama yöntemi kullanılmıştır.

Belirtilen adaletsiz uygulama, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi tarafından ilgili düzenlemelerin iptal edilmesine rağmen 2021/12 inci ayında yapılan yeni düzenlemeler ile beraber hala daha uygulanmaktadır. Araç değer kaybı hesaplama yöntemindeki, kanun koyucu ile yargı arasındaki bu görüş ayrılığının ne zaman sona ereceğini bilmemekle beraber artık yıllara göre araç değer kaybı hesaplama yöntemlerine geçmek istiyorum.

Bu makalede sadece araç değer kaybı hesaplama yöntemleri ele alınacağından dolayı araç değer kaybı başvurusu ve sorumluluğu ile ilgili bilgi edinmek için tıklayınız.

 

Araç Değer Kaybı Hesaplanmasındaki Genel İlkeler

Özel sigorta türleri kendi içerisinde ikiye ayrılmıştır. Bunlar zarar sigortaları ve meblağ sigortalarıdır.

Trafik sigortasının da aralarında bulunduğu zarar sigortalarında ise, rizikonun gerçekleşmesi ile beraber teminat limitinin tamamı zarar gören kişiye ödenmemektedir. Yasada belirtilen tazminat hesaplama kurallarına göre kişilerin gerçek hayatta uğradığı zarar miktarı, teminat limitlerini aşmamak üzere zarar görene ödenmektedir.

Burada bahsi geçen zarar “Gerçek Zarar” dır. Diğer bir ifade ile zarar sigortalarında geçerli olan sigortacının gerçek zarardan sorumluluğu ilkesi Zorunlu Trafik Sigortası na da uygulanacaktır. Zarar gören kişilere, tazmin ilkesi ve zenginleşme yasağına uygun olarak yapılacak hesaplama ile gerçek zarar miktarı ödenecektir.

Gerçek zararın hesabı hususunda Türk Ticaret Kanunu’nda herhangi bir hüküm öngörülmemiş olduğundan dolayı TTK m. 1451 gereğince gerçek zararın hesabında Türk Borçlar Kanunu uygulanacaktır.  TBK m. 51 e göre ise haksız fiilin mevcudiyeti halinde;

Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.”

Görüleceği üzere tazminatın nasıl hesaplanacağını hakim, kanunda yer alan ilkelere göre belirleyecektir. Yargıtay tarafından kanunun verdiği yetkiye göre, araç değer kaybı hesaplama yönteminde uygulama birliğinin sağlanması açısından içtihat oluşturulmuştur. Buna göre;

Araç Değer Kaybı Hesabının Nasıl Yapılacağına İlişkin Karar.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/17613 E., 2018/477 K.., 31.01.2018 T. kararında; “Dairemizce değer kaybının belirlenmesi hususunda aracın kaza tarihindeki hasar görmemiş piyasa değeri ile onarılmış haldeki piyasa değeri arasındaki fark kriteri esas alınmaktadır. Hükme esas alınan raporda bu kritere göre hesaplama yapılmadığı anlaşılmakla, dosyadaki fotoğraflar, kaza tespit tutanağı ve tüm belgeler incelenerek, aracın modeli, yaşı, hasarın ağırlığı, boyanmış olan yerler ve hasarlı bölgelerin özelliği nazara alınıp, aracın kaza öncesi ikinci el piyasa rayiç değeri ile tamir edildikten sonraki ikinci el piyasa rayiç değeri arasındaki farkın değer kaybını göstereceği ilkesine göre değer kaybının tespiti için yeniden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir..”

Görüleceği üzere belirlenen içtihatta, piyasa koşullarına uygun olarak aracın kaza öncesi ve sonrasındaki değeri esas alınarak araç değer kaybı hesaplamasının yapılması öngörülmüştür. Şüphesiz içtihatta verilen yöntem, araç sahibinin piyasa koşullarına göre zararını giderecektir.

 

2015 Yılı Öncesi Araç Değer Kaybı Hesaplama Yöntemi

2015 öncesinde ZMSSGŞ yada herhangi bir mevzuatta, değer kaybından sigorta şirketinin sorumlu olup olmadığı hususunda herhangi bir düzenleme mevcut değildi. Bu sebeple sigorta şirketleri, araç değer kaybının; gelir kaybı, kâr kaybı, iş durması ve kira mahrumiyeti gibi dolaylı zararlar kapsamında olduğunu ileri sürerek araç değer kaybını ödememekteydi.

Dolaylı zarar, asıl zarardan kaynaklanan ve onunla bağlantılı olan “ek zarar”dır. Yansıma zarar, dolaylı zarar adı verilen zararlar kategorisine altlanır. Deyim (kural olarak bir kişinin malvarlığında meydana gelen azalma anlamına gelen) zararın yapısını değil de kaynağını belirler. OĞUZMAN/ÖZ’e göre ise yansıma zarar, hukuka aykırı bir fiile maruz kalan kimseden başka bir kişinin, aynı davranış yüzünden uğradığı zarardır.[1] İfadelerden de anlaşılacağı üzere dolaylı zarar, yansıma zararı kapsayan bir ifade olup, zarar gören üzerinde oluşabileceği gibi üçüncü kişinin de üzerinde gerçekleşen ek zararı ifade eder. Yansıma zarar ise sadece üçüncü kişi üzerinde gerçekleşebilecek ek zarardır.

Haksız fiil durumunda, hukukumuzda istenebilecek dolaylı zararlar; TBK m. 53/3 de düzenleme bulan, ölüm halinde destekten yoksun kalan kişilerin isteyeceği zarar ile manevi tazminat talebidir. Yine Yargıtay da kararlarında, dolaylı zararın tek istisnasının, destekten yoksun kalma tazminatı olduğunu belirtmiştir.[2] Ayrıca sigorta şirketlerinin bu direncine rağmen Yargıtay, araç değer kaybının dolaylı yada yansıma zararlar kapsamında olmadığını bu sebeple sigorta şirketlerinin bu zarar kaleminden sorumlu olduğunu belirtmiştir.

Diğer bir ifade ile trafik sigorta poliçesini düzenleyen sigorta şirketlerinin, herhangi bir düzenlemeye gerek olmaksızın doğrudan zarar kapsamındaki araç değer kaybı zararından sorumlu olduğu Yargıtay tarafından vurgulanmıştır.

Yukarıda detaylıca anlatıldığı üzere sigorta şirketlerinin araç değer kaybından sorumluluğuna ilişkin herhangi bir düzenleme olmamasının yanında araç değer kaybı hesaplamasının nasıl yapılacağına ilişkin de mevzuatımızda herhangi bir hüküm mevcut değildi.

Bu sebeple Yargıtay, sigorta şirketlerinin, önceden süre gelen içtihatlara uygun olarak “araç değer kaybı hesaplama hususunda aracın kaza tarihindeki hasar görmemiş piyasa değeri ile onarılmış haldeki piyasa değeri arasındaki fark kriteri” esas alınarak zararları gidermesini uygun görmüştür.

Bu sebeple 2015 yılı öncesinde düzenlenmiş olan trafik sigorta poliçeleri için sürücü, araç sahibi ve sigorta şirketi için herhangi bir ayrım öngörülmeksizin aynı araç değer kaybı hesaplama yöntemi kullanılmıştır.

 

2015/6 – 2020/10 Arasındaki Araç Değer Kaybı Hesaplama Yöntemi

14 Mayıs 2015 tarihinde 29355 sayılı resmi gazetede yayımlanan “Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları” ile önceki Genel Şartlar mülga edilmiş ve yeni getirilen düzenlemeler ile hükümlerde birçok değişiklik yapılmıştır.

Bu kapsamdan araç değer kaybının, trafik sigorta poliçesi kapsamında olduğu ve bu zarardan sigorta şirketlerinin sorumlu olduğu açıkça düzenlenmiştir. Ancak yer verilen düzenlemenin yanında “EK” maddeler öngörülerek araç değer kaybı hesaplamasının, sigorta şirketleri açısından nasıl yapılacağı da düzenlenmiştir.

Her ne kadar Danıştay nezdinde bir kısım iptal davaları açılmışsa da, verilen kararlar “Araç Değer Kaybı Hesaplaması” yönünden değil, diğer hususlarla ilgili verilmiştir. Bu sebeple kanuni dayanağı olan araç değer kaybı hesaplamasının Danıştay tarafından iptali mümkün olmamıştır.

Ayrıca Danıştay kararlarının kesinleşmesinden önce 20/3/2020 tarih ve 31074 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan değişiklikler ile ZMSSGŞ Ek 1’de yer alan “Araç Değer Kaybı Hesaplaması” tekrar değiştirilmiştir.

Bu sebeple Anayasa Mahkemesi’nin kararının yayımlandığı tarihten önceki dönem olan “01.06.2015- 09.10.2020” tarihleri arasında sigorta şirketleri açısından ZMSSGŞ EK-1 de yer alan düzenlemeler uygulanarak araç değer kaybı hesaplaması sigorta şirketleri açısından farklı uygulanmıştır.

Ancak Anayasa Mahkemesi 17/7/2020 tarihinde E.2019/40 numaralı dosyada, Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “...ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

Verilen bu karar ile beraber ZMSSGŞ EK-1 de yer alan hesaplama yöntemi işlevsiz hale gelmiştir. Diğer bir ifade ile Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar ile beraber araç değer kaybı hesaplaması ile ilgili sigorta şirketleri lehine olan düzenlemeler uygulanamaz hale gelmiştir.

Anayasa Mahkemesinin kısa gerekçesi ise şu şekildedir.

Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile araç değer kaybı hesaplamasındaki farklı uygulama ortadan kalkmıştır.

Anayasa Mahkemesi 2019/40 E. ve 2020/40 K. ve 17.07.2020 T. Kısa kararında; “İtiraz konusu kurallarda sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla sözleşmenin içeriğine yönelik sınırlama öngören kurallar kanunilik ölçütü yönünden Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırıdır. 

Motorlu taşıt işletilmesine bağlı olarak üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararı, bedensel zarar ve eşya zararı Anayasa’nın 17. ve 35. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlali sonucunda ortaya çıkan zarar niteliğindedir. Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında sigorta şirketinin bu zararlardan dolayı tazminat ödemekle sorumlu tutulmuş olması, zarar gören kişinin Anayasa’nın 17. ve 35. maddelerinde düzenlenen haklarının Anayasa’nın 5. maddesiyle bağlantılı olarak korunmasının amaçlandığını göstermektedir. 

Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin taraflarının menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Taraflardan birisi aleyhine ölçüsüzlük yapılabilecek şekilde yürütmeye takdir yetkisi tanınması; üçüncü kişinin yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile mülkiyet hakkı yönünden olduğu kadar işletenin ve sigorta şirketinin mülkiyet hakkı yönünden de pozitif yükümlülüklerle bağdaşmayabilir. Bu bağlamda anılan konunun düzenlenmesi sırasında ilgili tarafların tümünün menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi gözetilmelidir. 

Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu, zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. 

Bu çerçevede 6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilmeyen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmesi hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı farklılaşacaktır. Bu itibarla sigorta şirketinin, işletenin sorumlu olduğu tazminatı aşan miktarda tazminat sorumluluğu dahi söz konusu olabilecektir. 

6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmemiş olması hâlinde de işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı yine farklı olacaktır. Bu durumun ise gerçek zararın karşılanmamasına yol açacağı, dolayısıyla işleten ile zarar gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı açıktır. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir.”

Yer verdiğimiz kısa gerekçede belirtildiği üzere sigortacının tazminata yönelik sorumluluk sınırının ancak kanunla belirlenebileceği, Genel Şartlar ile belirlenen ölüm ve cismani zararlar ile eşyalara gelen zararlara ilişkin tazminat sınırlamalarının hak sahibinin menfaatlerini etkilediği, ayrıca sigortalı (işleten) ile sigortacının Genel Şartlardaki sınırlamalar nedeniyle sorumlu olduğu tazminat miktarını farklılaştıracağı, bu sebeple gerçek zarardan sorumlu olan sigortacı lehine yapılan Genel Şartlardaki hükümlerin uygulanamayacağı, dolayısıyla kanunla öngörülmeyen sorumluluk sınırlamaları nedeniyle ilgili hükümlerin iptali gereceği açıktır.

A) Teminat Dışı Hallerin,

B) Gerçek Zarardan Sorumlu Olan Sigortacı Lehine Öngörülmüş

- Destekten Yoksun Kalma tazminatına ilişkin sınırlayıcı düzenlemelerin,

- Sürekli ve Geçici İş Görmezlik tazminatlarına ilişkin sınırlayıcı düzenlemelerin,

- Eşyaya ilişkin (Araç Hasarı, DEĞER KAYBI vb. Tazminatlar) sınırlayıcı düzenlemelerin, 

Uygulanma imkanı kalmamıştır.

Diğer taraftan T.C. Anayasası’nın 153/6. maddesinde “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” düzenlemesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararların görülmekte olan davalara da uygulanması gerekeceği açıkça vurgulanmıştır.

Anayasa Mahkemesi Kararı Görülmekte Olan Tüm Davalara Uygulanacaktır. 

Yargıtay 4.. Hukuk Dairesi 2021/3468 E., 2021/6538 K. Ve 11/10/2021 T. Kararında; “Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları 14 Mayıs 2015 gün 29355 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak 01 Haziran 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Olay tarihinde yürürlükte bulunan 2918 sayılı KTK.nın 90. maddesinde “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklindeki düzenleme ve zorunlu mali sorumluluk sigortası teminatı kapsamı dışında bulunan hallerin düzenlendiği 92/i maddesindeki “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 E-2020/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “...ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatların zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarına göre belirleneceğine dair düzenleme iptal edilmiştir.

T.C. Anayasası’nın 153/6. maddesinde, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir. 

Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 E-2020/40 K. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “...ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş olması nedeniyle davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.”

Yönündeki karar ile açıkça kesinleşmemiş olan davalara Anayasa Mahkemesi’nin kararının derhal uygulanması gerektiği vurgulanmıştır.

O halde özetle;

Her ne kadar Anayasa Mahkemesi’nin kararının yayımlandığı tarihten önceki dönem olan “01.06.2015- 09.10.2020” tarihleri arasında sigorta şirketleri açısından ZMSSGŞ EK-1 de yer alan düzenlemeler uygulanmışsa da eğer devam eden davalar söz konusu ise bu durumda derhal uygulama gereğince tazminat hesabının EK-1 maddesinde yer alan araç değer kaybı hesaplamasına göre değil. Yargıtay’ın aşağıda yer verdiğimiz kararında yer alan araç değer kaybı hesaplama yöntemine göre tekrar hesaplanması gerekmektedir.

Araç Değer Kaybı Hesabının Nasıl Yapılacağına İlişkin Karar.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/17613 E., 2018/477 K.., 31.01.2018 T. kararında; “Dairemizce değer kaybının belirlenmesi hususunda aracın kaza tarihindeki hasar görmemiş piyasa değeri ile onarılmış haldeki piyasa değeri arasındaki fark kriteri esas alınmaktadır. Hükme esas alınan raporda bu kritere göre hesaplama yapılmadığı anlaşılmakla, dosyadaki fotoğraflar, kaza tespit tutanağı ve tüm belgeler incelenerek, aracın modeli, yaşı, hasarın ağırlığı, boyanmış olan yerler ve hasarlı bölgelerin özelliği nazara alınıp, aracın kaza öncesi ikinci el piyasa rayiç değeri ile tamir edildikten sonraki ikinci el piyasa rayiç değeri arasındaki farkın değer kaybını göstereceği ilkesine göre değer kaybının tespiti için yeniden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir..”

 

2021/12 Tarihinden Sonraki Dönemde Benimsenen Araç Değer Kaybı Hesaplama Yöntemi

Yukarıda detaylıca ele alındığı üzere Anayasa Mahkemesi’nce ilgili kanuni düzenlemelerin iptal edilmesi ile beraber ZMSSGŞ EK-1 de yer alan düzenlemeler uygulanmaz hale gelmişse de kanun koyucu, karar sonrasında tekrar düzenleme yaparak durumu eski halinde çevirmiştir. Diğer bir ifade ile Anayasa Mahkemesi, Ahmet ismini iptal etmiş, kanun koyucu ise Ahmet ismini Mehmet yaparak tekrar Ahmet’i piyasaya sürmüştür.

Bu kapsamda 4.12.2021 tarih ve 31679 sayılı resmi gazetede yayımlanan “Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar” yürürlüğe girerek “Araç Değer Kaybı Hesaplaması” tekrar değiştirilmiş ve yine sigorta şirketleri lehine hesaplama yöntemi öngörülmüştür.

Her ne kadar sigorta şirketleri lehine yapılan düzenlemeler öngörülmüşse de Anayasa Mahkemesi tarafından verilecek yeni karar ile beraber tekrar belirtilen düzenlemeler kullanılamaz hale gelecektir.

Önemle belirtmek gerekir ki, araç değer kaybı hesaplamasına ilişkin hükümler ancak 04.12.2021 tarihinden sonra düzenlenmiş olan poliçeler için uygulanabilecektir.

 

Yukarıda değinildiği üzere araç değer kaybı hesaplama yöntemleri zaman zaman değiştirildiğinden dolayı uygulamada araç değer kaybı ile ilgili soru ve sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle en sık sorulan sorulara aşağıda değineceğiz.

Araç değer kaybı hesabında kaza tarihi mi esas alınır?  

Mahkemelerce hesaplama yöntemi belirlenirken kaza tarihi değil, Trafik Sigortası’nın düzenlenme tarihi esas alınır.

Örneğin; 02.03.2022 tarihinde B aracı, A aracına kusuruyla çarpmış olsun. A aracının sahibi, B aracının trafik sigortacısına başvurarak aracının değer kaybını talep edebilecektir. Bu durumda B aracının trafik sigorta poliçesi 01.06.2021 tarihinde düzenlenmiş ise hesaplama, 01.06.2021 tarihindeki mevzuata göre yapılacaktır. Diğer bir ifade ile 04.12.2021 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Genel Şartlar’a göre değil, Yargıtay’ın benimsemiş olduğu hesaplama yöntemi esas alınarak hesaplama yapılacaktır.

 

Sigorta şirketleri lehine yapılan düzenlemelerin dezavantajları nelerdir?

  • Sigorta şirketi, aracın değer kaybını tam olarak karşılamayacağından dolayı, kalan zarar, kusurlu araç maliki ve sürüsünden talep edilebilir.
  • Dava açılırken hem sigorta şirketine hem de araç maliki ve sürücüsüne dava açılmış ise mahkeme, iki ayrı hesaplama yöntemi ile zararı hesaplayacak ve yargılama uzayacaktır.

 

Yargıtay’ın hesaplama yönteminde nasıl bir araştırma yapılır?

Kaza tarihindeki hasar görmemiş piyasa değeri ile onarılmış haldeki piyasa değeri arasındaki fark kriteri bilirkişiler tarafından tespit edilirken;

  • Sahibinden.com ve/veya arabam.com sitelerindeki fiyatların yanında galericilerden de aracın, kaza öncesi hali ile sonraki onarılmış hali için fiyat teklifleri alınır.
  • Bu alınan fiyatlardan, kaza öncesi ile sonraki fiyatların ayrı ayrı ortalaması bulunur.
  • Bulunan iki ayrı ortalama birbirinden çıkartılarak nihai gerçek zarar bulunur.

 

2017 yılında meydana gelen kaza nedeniyle açılan davada mahkeme kararı verildi. İstinaf Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararını esas alarak kararı kaldırır mı?

2017 yılında meydana gelen kazada poliçenin 2016 yılında düzenlendiğini düşünelim. Bu durumda bilirkişi, Genel Şartlar’da yer alan sigorta şirketi lehine olan düzenlemeye göre hesap yapacak ve karar da buna göre verilecektir. Ancak karardan sonra dosya istinaf edilmiş ve dosya günümüzde Bölge Adliye Mahkemesi’nde ise Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi, kararı kaldırarak Yargıtay kararına uygun olarak tekrar hesaplamanın yapılmasını isteyecektir.

 

Sigorta şirketine başvuru yaparak araç değer kaybı zararımı aldım ancak eksik olduğunu düşünüyorum dava açabilir miyim?

Sigorta şirketi kuvvetle muhtemel Genel Şartlar’da yer alan hesaplama yöntemini kullanarak eksik ödeme yapmıştır. Bu sebeple bakiye zararın tahsili için önce arabuluculuk yoluna başvuru yapılması, sonuç alınamaması halinde ise dava açılması gerekecektir.

 

Arb. Av. Seyyid Hasan ÖZTÜRK

 

 

[1]     OĞUZMAN, Kemal / ÖZ, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s. 499.

[2]     Yargıtay. 4. HD ve 1977/13144 E., 1979/38 K. 8.1.1979 T (YKD, 1979, S. l, s. 28-30). “Sözleşme dışında ve sözleşmeye dayanan sorumluluk hallerinde olaydan uzak veya yakın biçimde zarar gören bütün kişilerin tazminat istemeleri kabul edilemez. Türk hukuk sisteminde haksız fiilden doğrudan doğruya zarar gören kişinin tazminat isteyebileceği, kural olarak kabul edilmiştir. Bunun tek istisnası BK. nun 45/2 maddesindeki, ölenin yardımından mahrum kalanların da bu zararlarını isteyebileceklerine dair hükümdür.. Bu durumu sonucu olarak dolayısıyla zarara uğrayan kişilerin, fiilin direkt mağduru dışında zarara uğrayan üçüncü kişilerin bu zararlarının tazminini isteyemeyecekleri anlaşılmaktadır. Haksız fiil ile doğrudan doğruya zarara uğrayan kişi doğrudan uğradığı zararın dışında dolayısıyla uğradığı zararların da tazminini isteyebilir. Yeter ki dolayısıyla zararlar uygun illiyet bağıyla fiile bağlı olsunlar.”

Image

Ceza Hukuku, İcra Hukuku, Ticaret Hukuku, Şirketler Hukuku, İş Hukuku, Sigorta Hukuku, Basın Hukuku, İdare Hukuku, Aile Hukuku, Gayrimenkul ve İnşaat Hukuku, Miras Hukuku ve Tüketici Hukuku başta olmak üzere, çözüm ortaklarımızla birlikte ulusal ve uluslararası tüm mecralarda vekillik sıfatını başarıyla yerine getiren saygın ve kurumsal bir hukuk bürosudur.