Paydaşlara Ait Yapıların Yıkılması

Paydaşlara ait yapıların yıkımı mahkeme yoluyla istenebilir. Kali (yıkımı) istenecek yapılar, murisin sağlığında mirasçılardan biri tarafından inşaa edilebileceği gibi murisin vefatından sona da inşaa edilebilir.

Murisin ölümünden sonra paydaşlar tarafından yapılan ve paydaşlara ait yapıların yıkımı mümkün olabilir. Ancak bu çok sıkı koşullara bağlanmıştır.

Diğer taraftan murise ait olmayan ve murisin sağlığında mirasçılar tarafından yapılan yapılar, murisin ölümü halinde arsa üzerinde diğer mirasçıların yerlerini işgal edebilir. Bu durumda payı işgal edilen paydaş, diğer paydaşlara ait yapıların yıkımı için dava açabilir. Ancak murisin sağlığındaki rıza ile yapılan ve paydaşlara ait yapıların yıkımı mümkün olmayacağından dava reddedilecektir.

 

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/5633 E. 2020/6234 K.

MAHKEMESI:Asliye Hukuk Mahkemesi

DAVA TÜRÜ: Müdahalenin Önlenmesi, Yıkım

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, dava dilekçesinde belirtilen taşınmazlarda vekil edeninin murisinin hissesi olduğunu, davalının muris sağ iken taşınmazlara üzüm bağı, ağaç diktiğini ve su kuyusu açtığını, murisin ölümü ile kullanmaya devam ettiğini belirterek, taşınmazlara yapılan müdahalenin önlenmesi ile yapılan kuyunun, dikilen üzüm bağı ve ağaçların kalini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüyle dava konusu 373 ada 70 ve 99 parsel sayılı taşınmazlara 11.05.2015 tarihli fen bilirkişisinin raporu ve ekli krokide A-B-C-D harfleriyle gösterilen toplam 3.064,64 m2lik alana davalının da paydaş olduğu gözetilerek davacının miras payı oranında davalı tarafından yapılan müdahalenin menine, üzerindeki meyve ağaçları, üzüm bağları ve 2 adet kuyunun kaline karar verilmiştir.

Hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, müdahalenin önlenmesi ve kal isteğine ilişkindir.

  1. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama

tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir İsabetsizlik bulunmadığına göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

  1. Davalının kal yönünden temyiz itirazlarının incelemesine gelince;

Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde, taraf ve tanık beyanlarına göre, davalının taşınmazları murisin sağlığında rızasıyla üzüm bağı, ağaç diktiği ve su kuyusu açtığı anlaşılmaktadır. O halde, Mahkemece, kal talebi murisin sağlığında rızası olduğundan yerinde olmadığından bu talep yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Davalının temyiz itirazları yukarıda 2. bentte gösterilen sebeplerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428 .maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının yukarıda 1. bentte gösterilen sebeplerle reddine, HUMK'un 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karsı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, pesin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 15.10.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Tag; Paydaşlara ait yapıların yıkımı

İnşaat Sözleşmesinde Cezai Şart'ın Geçersizliği

İnşaat Sözleşmesinde Cezai Şart 'a ilişkin yapılan düzenlemelerin bir kısmı geçerli olsa da, Yargıtay kararları uyarınca dönmenin sonuçlarını ortadan kaldıran sözleşme şartları geçerli olmayacaktır.

Örnek vermek gerekirse kat karşılığı inşaat sözleşmesinde cezai şart olarak “Sözleşmenin feshi halinde müteahhit tarafından yapılan imalat bedelleri geri istenemez” şeklinde bir hüküm kararlaştırılsa bile koyulan bu hüküm müteahhit lehine geçersiz olacaktır.

Zira sözleşmenin geriye yönelik feshi halinde tüm sözleşme hükümleri ortadan kalkacağı için kat karşılığı inşaat sözleşmesinde Cezai Şart 'a ilişkin yapılan düzenlemeler de geçersiz olacaktır.

İleriye yönelik fesih halinde de aşağıda yer alan Yargıtay Kararı uyarınca kat karşılığı inşaat sözleşmesinde cezai şart olarak “Sözleşmenin feshi halinde müteahhit tarafından yapılan imalat bedelleri geri istenemez” şeklinde bir hüküm geçersiz olacaktır.

Konu ile ilgili Yargıtay Kararı aşağıdadır.

 

Yargıtay 23.Hukuk Dairesi 2016/ 8724 E., 2019 / 4385 K.

Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

- K A R A R -

Davacılar vekili, taraflar arasında 15.05.2009 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin 5. maddesine göre mal sahiplerine bırakılacak olan 6 adet dairenin sözleşmenin imzalanmasını takiben 24 aylık süre içerisinde anahtar teslimi olarak bitirilmesinin kararlaştırıldığını, 9. madde ile kararlaştırılan sürede inşaat bitirilmediği taktirde mal sahiplerine 6 ay içinde emsal kira ödemesinin yapılacağı, ilaveten verilen bu sürenin de aşılması halinde imzalanmış olan sözleşmenin kendiliğinden feshedilmiş sayılacağı hükmünün getirildiğini, ayrıca 9. madde de belirtilen ek süreye rağmen inşaatın bitirilmemesi durumunda mal sahiplerinin zararını karşılamak üzere 10. madde ile taşınmazlar üzerine yapılmış olan tüm imalatın bedelsiz olarak mal sahiplerine verilmesinin taahhüt altına alındığını, davalı sözleşme uyarınca kendisine kalacak olan 559 parseldeki daireleri bitirip sattığını, ancak mal sahiplerine 558 parselde yapacak olduğu daireleri kaba inşaat halinde bıraktığını ileri sürerek arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi ile bu sözleşmeye konu taşınmazlar üzerine, davalı tarafından yapılan daireler ve diğer tüm imalatın terk edilerek bedel alınmaksızın davacılara devrine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının 24 ay içerisinde sözleşme teslim etmeyi vaat ettiği 558 parselde bulunan 6 dairenin bulunduğu yamaç sokağa paralel olarak yapılacak bloku yapmayıp sadece temelini attığı, bu haliyle davacıların sözleşmeyi fesih talebinde haklı oldukları, fesih edilen sözleşme uyarınca ceza-i şart olarak belirlenen tüm imalatların davacılara bırakılması yönündeki kısım ile ilgili davalının ceza-i şart uygulanması halinde iktisadi mecburiyetinin büyük bir tehlike altına gireceği veya yıkılmasının mucip kılacak bir hal olduğu yönünde davalı tarafça beyanda bulunulmadığı gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Dava arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi ve ceza-i şart talebine ilişkindir. Ahde vefa ilkesi gereği kural olarak eser sözleşmesi, sözleşmedeki hak ve borçların karşılıklı olarak ve bütünüyle yerine getirilmesi sonucu sona erer. 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 355. vd. ( 6098 sayılı TBK'nın 470. vd.) maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinin bir türü olan “Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi”, iş sahibinin bir arsanın muayyen bir payının bedel olarak devri veya devri taahhüdü karşılığında, yüklenicinin bir inşa (yapı) eseri meydana getirmeyi taahhüt ettiği, tam olarak iki tarafa borç yükleyen, ivazlı, çift tipli bir karma sözleşmedir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri bedel olarak taşınmaz mal mülkiyetinin geçirimi borcunu içerdiğinden, TMK'nın 706, Borçlar Kanunu'nun 213, Noterlik Kanunu'nun 60 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddeleri uyarınca resmi şekle bağlı tutulmuştur. Başka bir anlatımla, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin geçerliliği, bu sözleşmelerin noterde "düzenleme" şeklinde yapılmasına bağlıdır. Öte yandan, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri eser ve satış vaadi sözleşmelerinden oluşan karma nitelikli akitlerden olup, satış vaadini (arsa payının devrini) de içerdiğinden, tek taraflı irade beyanı ile feshi mümkün değildir. Dairemizin kararlılık gösteren içtihatlarında bu tip sözleşmelerin tarafların iradelerinin birleşmesi halinde ya da haklı sebeplerin bulunması durumunda mahkemenin vereceği fesih kararı ile sona ereceği kabul edilmektedir. Dolayısıyla bu sözleşmelerden dönmek isteyen tarafın, eğer karşı taraf dönmeyi kabul etmiyor ve karşı çıkıyorsa, hakimin kararına ihtiyacı vardır, yani mahkemede açacağı "Sözleşmenin feshi" davası sonunda feshi (dönme) kararı ile sözleşmeden dönebilir. Mahkeme, önce fesih isteyenin haklı olup olmadığını tartışır; haklı ise feshe karar verir, aksi halde davayı reddederek sözleşmeyi yürürlükte tutar. Bir başka anlatımla, arsa payı devri karşılığı inşaat sözleşmelerinin feshi, taraf iradeleri fesihte birleşmediği sürece ancak mahkeme kararı ile mümkün olmaktadır.

Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da tarafların sözleşmenin etkisinden kurtulmaları, başka bir anlatımla, sözleşme ilişkisinin tasfiyesi gerekir. Geriye etkili fesihte arsa sahibi BK'nın 108/I maddesine dayanarak yükleniciye veya onun halefi durumundaki kişilere verdiği tapuları geri isteyebilir. Geriye etkili feshin en önemli sonucu da tarafların sözleşmenin yapıldığı tarihteki mal varlığına getirilmeleridir. Bunun anlamı tarafların hiç sözleşme yapılmamış gibi sözleşmenin yapıldığı tarihteki mal varlığına dönmeleridir. Kısaca söylemek gerekirse, geriye etkili fesihte yükleniciye inşaatın fesih tarihindeki fiziki durumuna uygun bağımsız bölüm verilmez. Feshin geriye etkili olacağı konusunda taraf iradelerinin uyuşmaması halinde mahkemece ileriye etkili feshin koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmalıdır. Fesih ileriye etkili sonuçlar yaratacak şekilde yapılmış veya bunun koşulları oluşmuş ise, feshin doğal sonucu olarak yapılacak tasfiye işleminde yüklenici eserin getirildiği fiziki seviyeye uygun bağımsız bölüm tapusunun devrini isteyebilir. Feshin geriye etkili olması durumunda, sözleşme hiç yapılmamış (yok) farz edilerek hüküm doğuracağından taraflar karşılıklı olarak birbirlerine verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerince geri alabilir. Örneğin, avans niteliğinde bir miktar arsa payı devredilmiş ise arsa payının adına tescili arsa sahibince; yasaya uygun bir kısım imalât gerçekleşmiş ise bunun bedeli de yüklenici tarafça istenebilir. Oysa, ileriye etkili fesihte sonuç farklıdır. Burada arsa sahibi, yüklenicinin gerçekleştirdiği inşaat oranında arsa payını devretmekle yükümlü olmakla beraber yüklenicinin kusuru nedeniyle uğradığı zararların ödenmesini de ister. İnşaatın seviyesi (tamamlanma oranı) önce belirlenmeli, davalı yüklenicinin hak ettiği arsa payı ile arsa sahiplerine bağımsız bölüm ve bırakılacak pay oranı, inşaatın bitirilmiş olması durumunda yükleniciye verilmesi kararlaştırılan bağımsız bölüm (ve arsa payı) oranına kıyas yolu uygulanmalı, böylece yüklenicinin yaptığı kısmi ifanın ayni olarak karşılığı tespit edilmeli, ayni olarak bağımsız bölüm verilmesi mümkün olmadığı takdirde yapılan iş ve bağımsız bölümlerin saptanacak değerlerine göre ivaz ilavesi suretiyle tasfiye gerçekleştirilmeli, mevcut işe göre geri alınması icap eden bağımsız bölüm (arsa payı) mevcut ise bunların yükleniciye ait olduğu belirlenmelidir. Diğer anlatımla, 25.02.1984 tarihli ve 3/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ileriye etkili fesih, yüklenicinin yaptığı imalatın oranına göre bedel alması anlamına gelmektedir. Kuşku yok ki, fesih için açılan davada feshin ileri etkili değil, geriye etkili olarak hüküm altına alınması halinde sözleşmeyi fesheden arsa sahibi ifaya ekli cezayı veya müspet zarar kapsamındaki gecikme tazminatını talep edemez. Bu nedenlerle fesih isteme tarihinde inşaatın getirildiği seviyenin tespiti çok önem arz etmektedir. Kuşkusuz teknik bir konu olan seviye tespiti 6100 Sayılı HMK'nın 266. maddesi hükmünce uzman bilirkişiler tarafından saptanacaktır.

Somut olayda taraflar arasında Maltepe mahallesinde kain 649 ada 558 ve 559 parseller üzerinde inşaat yapılmak üzere sözleşme aktedilmiş 559 parselde bulunan inşaatlar bitirilerek kat irtifak tapuları verilmiş bir kısmı da yüklenici tarafından satılmış, 558 parselde bir blok inşaatı %97 seviyesinde bir blok inşaatı da %1 seviyesinde olduğu anlaşılmıştır.

Dava dilekçesinde sözleşmenin geriye veya ileriye etkili feshini mi talep ettiğini bildirmemiştir. Ancak yargılama sırasında verdiği dilekçelerinde "satmış olduğu dairelerden yeterli gelir elde etmiştir." şeklinde ifade de bulunduğu görülmektedir. Bu ifade yüklenicinin elde ettiklerini geri istemedikleri manasına gelir ki bu da ileriye etkili fesih sonucunu doğurur. Mahkemece bu hususta davacı vekilinin beyanı alınmadığı gibi davanın ne şekilde sonuçlandırıldığı da anlaşılamamaktadır.

İnşaatta yapılan imalatın fesih halinde arsa sahibine bırakılacağına ilişkin ceza-i şart hükümleri geçersizdir. Bu nedenle taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 10. maddesine değer verilerek sonuca gidilmesi de doğru değildir.

Yukarıda sözleşmenin ileriye ve geriye etkili fesih hallerinde tarafların hangi haklarının bulunduğu belirlenmiş olup mahkemece davacının haklarının bulunduğu belirlenmiş olup mahkemece davacının bu konudaki beyanı alınıp belirlendikten sonra geriye etkili fesih talep edilmesi halinde sözleşmeye konu tüm inşaat bir bütün halinde değerlendirilip dairemizce kabul edilen oranlar nazara alınarak geriye etkili feshin gerekip gerekmediği belirlenmeli, ayrıca geriye etkili fesihte tapu kaydı verilen tüm maliklerin de davada bulunması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.

İleriye etkili fesihte ise davacıların inşaat sonucunda elde edeceği bağımsız bölümler değerinden davalının satmış olduğu bağımsız bölümlerin değerleri ve arsa üzerinde bulunan diğer imalat bedelleri toplanıp mahsup edildikten sonra bakiye bedel kalması halinde bunun hüküm altına alınması şeklinde karar verilmelidir.

Tüm bu hususlar nazara alınmadan ayrıca infazında tereddüt yaratacak şekilde karar verilmesi doğru olmamış kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bette açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının talep halinde temyiz edene iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22.10.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Tag; İnşaat Sözleşmesinde Cezai Şart

Yabancı Plakalı Araçların Hasarı'nın Hesaplanması

Yabancı plakalı araçların hasarı belirlenirken aracın nerede onarılacağı yada onarıldığı önemlidir. Bu kapsamda Türkiye'de meydana gelen ve yabancı bir plakalı aracın karıştığı trafik kazalarında, eğer yabancı plakalı araç sahibi, aracını yurtdışında onaracak ise hasar belirlenirken, aracın yurtdışında onarılacağı ülkedeki onarım bedeli üzerinden hesaplama yapılması gerekmektedir.

Eğer Yabancı plakalı araçların hasarı, Türkiye'de onarılmış ise bu durumda Türkiye'deki onarım bedeli üzerinden hesaplama yapılarak zararın giderilmesi gerekir.

Önemle belirtmek gerekir ki, aracın onarılacak orijinal parçalarının Türkiye'de bulunması yada Türkiye'nin onarım bakımından daha ekonomik olmasının bir önemi yoktur. Nitekim aşağıda yer alan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında açıkça belirtildiği üzere Yabancı plakalı araçların hasarı, eğer yurtdışında onarılacak ise araç sahibi Türkiye'de onarım yapmaya zorlanamaz.

Hatta Yabancı plakalı araçların hasarı, sigorta şirketi tarafından onarılmaya hazır olsa bile araç sahibi aracını, ikamet ettiği ülkede onarma hakkını seçmeye haizdir.

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/28 E. , 2015/1745 K.

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Nevşehir 2.Asliye Hukuk Mahkemesince(Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.03.2012 gün ve 2009/75 E.-2012/105 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 24.12.2012 gün ve 2012/7208 E.-2012/14635 K. Sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, davalıların işleten ve sürücüsü olduğu aracın trafik kazası sonucu kusurlu olarak müvekkili şirkete kasko sigortalı ve yabancı plakalı araçta hasara neden olduğunu ve hasar bedelinin davacı tarafından ödendiğini, alacağın rücuen tahsili için davalı taraf aleyhine Nevşehir 2.İcra Müdürlüğünün 2008/6042 sayılı dosyasından yapılan icra takibine itiraz nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek, 16.893,75 TL. asıl alacak üzerinden yapılan takibe vaki itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan delillere göre, davanın kısmen kabulü ile davalıların takibe itirazının 874,50 TL. asıl alacak ve 74,82 TL. işlemiş faiz yönünden (toplam 949,32 TL.) kısmen iptaline, fazla istemin reddine, hükmedilen asıl alacağın % 40' oranında icra inkar tazminatının davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, TTK.nun 1301.maddesi uyarınca, alacağın hasar sorumlusundan rücuen tazmini için yapılan icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkindir. Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre davacı sigorta şirketinin kasko sigortasını temin ettiği P.... yabancı plakalı aracın geçici olarak getirildiği Türkiye'de (Nevşehir) meydana gelen kazada oluşan hasarı nedeniyle Almanya’da tamir ettirilerek onarım bedeli 12.573,72 EURO'nun davacı yabancı sigorta şirketince sigortalısına ödendiği, ödenen bedelin hasar sorumlusu davalılardan rücuen tahsili için eldeki davanın açıldığı görülmektedir.

Öte yandan, davacının sigorta ettireni ve aynı zamanda sürücüsü olan kişi Almanya’da yaşamakta olup, yurt dışından geçici olarak getirdiği yabancı plakalı aracın davalı tarafa ait araçla çarpışması sonucu oluşan hasar yurt dışındaki eksperin hasar tespit raporu ile belirlenmiş, aracın onarımı Almanya’da yapılmış, davacı sigorta şirketi poliçe kapsamındaki hasar bedelini ödemiştir.

Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporlarında da aracın yurt dışındaki hasar tespiti ve onarım bedeline yakın meblağların belirlendiği görülmektedir. Davalı taraf kusuru oranında sigortalı araçta meydan gelen gerçek zarardan sorumlu olacağından, olayda kaza tarihi itibariyle yurt dışında uğranılan gerçek zarar miktarı belirlenerek bu miktara hükmedilmesi gerektiği açıktır. Yurt dışında yaşayan araç malikinin geçici olarak Türkiye’de bulunduğu sırada oluşan hasar nedeniyle, aracın Türkiye’de tamiri mümkün olabilecek olsa da, aracın tamirini burada yaptırmaya zorlanamayacağı kabul edilmelidir.

O halde, mahkemece, dosyanın gerekirse önceden rapor alınan bilirkişiye tevdii ile sigortalı aracın hasar tarihi itibariyle yurt dışı tamirine dair gerçek hasar bedelinin ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık bir şekilde belirlenmesi, belirlenen yabancı para cinsindeki bedelin kaza tarihindeki Türk Lirası karşılığından dava dışı trafik sigorta şirketince ödenen miktar indirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle oybirliğiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK.)'nun 1301. maddesi uyarınca, alacağın hasar sorumlusundan rücuen tazmini için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili; 18.07.2007 tarihinde Nevşehir’de davalıların da içinde bulunduğu bir trafik kazası meydana geldiğini, kazada, davalıların sahibi ve sürücüsü oldukları 50 ...850 plakalı aracın PE... 787 sayılı yabancı plakalı araca çarpması sonucu meydana gelen hasarın, yabancı plakalı araca 12.573,72 Euro olarak ödendiğini, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 9.598,72 Euro’nun kur üzerinden değeri olan 16.893,75 TL’nin rücuan tahsili için Nevşehir 2.İcra Müdürlüğü’nün 2008/6042 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalıların böyle bir borçlarının olmadığını bildirerek takibe itiraz ettiklerini belirterek itirazın iptali ile %40’dan aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmelerini talep etmiştir.

Davalılar vekili; kazanın davacı şirkete sigortalı olan aracın kusurlu davranışı sonucu meydana geldiğini, kazadan bir gün sonra yetkili servis tarafından yapılan ekspertiz raporunda hasarın 6.930,28TL olarak belirlendiğini, buna rağmen araç sahibinin aracını Türkiye’de tamir ettirmeyerek kazadan uzunca bir süre sonra yurt dışında tamir ettirdiğini, yurt dışında yapılan tamir giderlerinin kazadan hemen sonra yapılan tespit giderlerinden fazla olduğunu, hasarla ilgili olmayan tamir ve tadilatların yapıldığını, yurt

dışında belirlenen hasar miktarından 6.000,00 TL'nin sigorta şirketi tarafından ödenmiş olduğunu, müvekkillerinin ancak 930,28TL ile sorumlu tutulabileceklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Yerel mahkemece, davacı sigorta şirketinin yabancı olduğu, teminat altına alınan zararın haksız fiilden doğduğu, talebin ise sigorta ve halefiyet ilişkisinden kaynaklandığı, edim borçlusunun yerleşim yerinin Türkiye olduğu, haksız fiil ve zararın Türkiye'de gerçekleştiği, bu durumda davada MÖHUK 'un 24,34. maddeleri gereğince Türk Hukukunun uygulanması gerektiği, aracın değiştirilmesi için gerekli tüm parçaların orijinalinin ülkemizde mevcut olduğu gibi üretici ve satıcı firmanın yetkili servislerinin

bulunduğu, bu nedenle sigorta ettirenin aracı yurt dışında onarmayı tercih etmesinin haklı bir sebebinin olmadığı, BK'nın 44. maddesine göre zarar görenin zararın artmasını önleyecek tedbirleri almakla yükümlü olduğu, buna göre sigortalının zararının Türkiye'de yapılacak onarım giderinden ibaret olduğu gibi sigortalının haklı bir neden olmaksızın sırf tercih hakkına dayanarak bu zararın artmasına yol açacak şekilde aracını yurt dışında tamir ettirmesi nedeniyle oluşan fazla zararın davalıya yükletilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olmayacağı, aracın Türkiye'de onarılması halinde tamir giderinin 8.030,00 TL olduğu, davacı sigorta şirketinin 1.155,00 TL indirim yaparak sigortalısına ödeme yaptığını, zararın 6.000,00 TL'sinin ise davalı tarafın sigortasınca ödendiği, bu durumda giderilmesi gereken zarar miktarı 874,50 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı şirkete kasko sigortalı ve geçici olarak Türkiye’de bulunan yabancı plakalı araçta, trafik kazası neticesinde oluşan hasarın onarımının Türkiye’de yapılmasının zorunlu olup olmadığı ve zararın belirlenmesinde yurt dışında tespit edilen gerçek zarar miktarının mı yoksa Türkiye’de tespit edilen gerçek zarar miktarının mı dikkate alınacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle sigortacının rücu hakkının hukuksal niteliğinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır:

Sigortacının rücu hakkı mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) düzenlenmiştir. TTK.m.1301’e göre, “Sigortacı sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçer. Sigorta ettiren kimsenin vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder.

Sigorta ettiren kimse, 1 inci fıkra gereğince sigortacıya intikal eden haklarını ihlal edecek bir hal ve harekette bulunursa sigortacıya karşı mesul olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmiş ise sigorta ettiren kimse kalan kısmından dolayı üçüncü şahıslara karşı haiz olduğu müracaat hakkını muhafaza eder.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Sigortacının rücu hakkı, zarar sigortalarında geçerli olan halefiyet ilkesinden kaynaklanır. Halefîyet ilkesine göre sigortacı ödediği tazminat dolayısıyla sigortalının haklarına sahip olur ve üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya dava açabilir. Bu ilkenin bir sonucu olarak sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kişinin yerine geçer, onun halefi olur. Böylece, zarara neden olan kişilere karşı sigorta ettirenin açabileceği tüm davaları sigortacı açar ve meydana gelen zararın tazminine ilişkin talep haklarını kullanır. Ancak, sigortacı, zararın tamamını karşılamamışsa sigortalının ödenmeyen kısma ilişkin talep hakları sona ermez (TTK.m.1301/II). Bu durumda sigortacı, tazmin ettiği zarar ölçüsünde sigortalının halefi olur ve zarardan sorumlu olan kişilere karşı rücu hakkını kullanır.

Sigortacının rücu hakkı kanundan doğan bir hak olmakla birlikte, sigortacının, sigortalının yerine geçerek zarardan sorumlu olan kişilere rücu edebilmesi için zararın sigorta teminatı kapsamında olması, zarar görenin dava hakkının mevcut olması ve sigorta tazminatının ödenmiş olması şartları aranmaktadır.

Sigortacının rücu hakkı, ödediği tazminat ölçüsünde ve gerçek zarar miktarını aşmamak kaydıyla geçerlilik taşır. Sigorta şirketi, sözleşmede öngörülen muafiyetler çerçevesinde sigortalısına zarar miktarının bir kısmını ödemişse, ödediği tutarın dışında zarar sorumlusuna rücu edemez. Ayrıca, sigortacının gerçek zararı aşan tazminat talepleri de haksız olduğundan istenemez. (Mustafa Çeker; Sigortacının Rücu Hakkı, Legal Hukuk Dergisi, Yıl:4 S.48, s.3707-3718, Omağ, M.K.; Türk Hukukunda Sigortacının Kanuni Halefiyeti, İstanbul 1983, Arseven, H.; Sigorta Hukuku, İstanbul 1987, Bozer, A.;Sigorta Hukuku, Ankara 1981)

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; geçici olarak Türkiye’de bulunan ve davacı sigorta şirketinin sigortalısı olan PE .. 787 plakalı araca, 18.07.2007 tarihinde Nevşehir’de davalıların işleten ve sürücüsü olduğu 50 ..852 plakalı aracın arkadan çarpması sonucunda, PE .. 787 plakalı araçta maddi hasar meydana geldiği, trafik kazası tespit tutanağına göre 50 .. 852 aracın asli kusurlu olduğu, kazadan bir gün sonra 19.07.2007 tarihinde yetkili servis tarafından düzenlenen ön ekspertiz raporunda araçtaki hasarın belirlendiği, ancak sigortalı araç sürücüsünün aracını Türkiye’de tamir ettirmeyi tercih etmeyerek Almanya ülkesine döndüğü ve aracını Almanya’da tamir ettirdiği, dosyada bulunan faturalara göre aracın onarım bedelinin 13.237,80 Euro olduğu, davacı sigorta şirketi tarafından sigortalıya 12.573,72 Euro ödeme yapıldığı, ödenen bu bedelin tahsili için davacı sigorta şirketi tarafından davalılar aleyhine icra takibi başlatıldığı, icra müdürlüğü tarafından gönderilen ödeme emrine davalılar tarafından itiraz edildiği, bunun üzerine davacı vekilinin itirazın iptali istemini içeren eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, her ne kadar aracın değiştirilmesi için gerekli tüm parçaların orjinalinin ülkemizde mevcut olduğu gibi üretici ve satıcı firmanın yetkili servislerinin bulunduğu, bu nedenle sigorta ettirenin aracı yurt dışında onarmayı tercih etmesinin haklı bir sebebinin olmadığı, BK'nın 44. maddesine göre zarar görenin zararın artmasını önleyecek tedbirleri almakla yükümlü olduğu, buna göre sigortalının zararının Türkiye'de yapılacak onarım giderinden ibaret olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, mahkemenin gerekçesi yerinde değildir.

Almanya’da ikamet eden, tatilini geçirmek üzere Türkiye’de bulunan ve geçici olarak getirdiği aracı trafik kazası sonucunda hasara uğrayan sigortalının, aracının onarımını Türkiye’de yapması konusunda zorlanamayacağının kabulü gerekir. Sigorta ettiren, aracını Türkiye’de veya ikamet ettiği ülkede tamir ettirmek konusunda seçimlik hakka sahiptir. Sigorta ettirenin bu seçimlik hakkını ikamet ettiği ülkede tamir ettirme yönünde kullanması durumunda, yurt dışı tamirine ilişkin gerçek hasar bedelinin tespit edilerek bu bedelin Türk Lirası karşılığının rücuen tazminine karar verilmelidir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, yurt dışında yetkili servisler tarafından hasar gören aracın parçalarının onarımı yerine daha çok orjinali ile değişimi yapıldığından maliyetin yükseldiği, ülkemizde ise işçilik ücretleri düşük olduğundan, parçaların çoğu kez onarımının yapıldığı, ülkemizdeki onarım maliyetinin bu yüzden düşük olduğu, davalıların zararının Türkiye’de belirlenen gerçek hasar bedeli olması gerektiği görüşü savunulmuşsa da, yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 24.06.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Tag; Yabancı plakalı araçların hasarı, Kasko Sigorta Eksik Ödemesi, Trafik Sigortası Eksik Ödeme

KKIS nin Feshi Halinde Kira Tazminatı

KKIS nin Feshi Halinde Kira Tazminatı 'nın talep edilebilmesi mümkün değildir. Zira Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin geriye dönük feshi halinde, sözleşme sanki hiç yapılmamış gibi kabul edilerek menfi zarar kapsamında yapılan edimlerin iadesi gerekecektir. Bu kapsamda arsa sahibi, müteahhide devrettiği daire ve arsa paylarını geri alacak, buna karşın müteahhit ise inşaat için yaptığı maliyetin tamamını arsa sahibinden talep edebilecektir.

Diğer bir ifade ile sözleşme hiç yapılmamış gibi kabul edileceğinden dolayı ortadan kalkmış olan KKIS nin Feshi Halinde Kira Tazminatı 'nın talep edilebilmesi mümkün olmayacaktır. Nitekim aşağıdaki Yargıtay Kararında keyfiyet açık bir dil ile ifade edilmiştir.

Ancak istisna olarak; eğer arsa üzerinde bir yapı varsa ve KKİS ile beraber bu yapı yıkılmış ise bu durumda hak sahibinin talep edebileceği kira kaybı, artık müspet zarar değil, menfi zarar kapsamında olacağından dolayı sözleşmenin geriye yönelik feshi halinde menfi zarar kapsamında kalan kira kaybı tazminatının müteahhitten talep edilebilmesi mümkün olacaktır

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/758 E., 2018/2410 K.

"İçtihat Metni"

Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili ile davalılar tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

- K A R A R -

Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, Düzenleme Şeklinde Yapılmış Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşlığı İnşaat Sözleşmesi'nin feshedildiğinin tespiti, menfi zararın tahsili, ipotek bedelinin tespiti ile 1.000,00 TL'lik kısmının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Davacı taraflar arasında Düzenleme Şeklinde Yapılmış Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi bulunduğunu, sözleşmeye göre Aşağı .... Mahallesi, 996 Ada 1, 2, 3 ve 4 parsel numaralı taşınmazlar üzerinde konut yapılacağını, bunun karşılığında davacı ...'e 4 adet daire verilmesi ve dairelerin 30 ayda tamamlanacağının kararlaştırıldığını, fakat davalıların sözleşme gereği kendi edimlerini ifa etmediklerini belirterek sözleşmenin fesh edildiğini tespitine 996 Ada 8 ve 9 nolu parsellerin 1133 m²'sinin ifraz edilerek davacı adına tesciline, sözleşmenin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle 1.000,00 TL menfi zararın tahsiline ve taşınmazlar üzerine davalılarca koyulmuş olan ipoteklerdan dolayı ödenmek zorunda kalınacak miktarın tespiti ve 1.000,00 TL'nin tahsiline karar verilmesini istemiş, davalılar davaya cevap vermemiş mahkemece tapu kayıtlarının iptâli ile davacı adına tesciline, 28.800,00 TL zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken tahsiline, ipotek bedeline ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık sözleşme tarihine göre uygulanması gereken 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu 355 ve devamı maddelerde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, sözleşme kat karşılığı inşaat sözleşmesi olarak yapılmıştır

Dava konusu edilen 996 ada 8 parsel sayılı taşınmaz aynı ada 1 ve 6 parsel sayılı taşınmazların birleştirilmesinden oluşmuş olup bahsi geçen 6 nolu parsel sayılı taşınmaz sözleşmenin tarafı olmayan ... adına kayıtlı iken tevhid işlemi yapılmıştır. Bu durumda davacının 6 parseli de kapsar şekilde 8 nolu parselin tamamına ilişkin olarak tapu iptâli ve tescil talebinde bulunmaya hakkı bulunmamaktadır. 8 ve 9 parsellerin toplam alanı da 1358 m² olduğu halde dava dilekçesinde 1133 m² için talepte bulunulmuş olduğundan davacının da 6 parselden gelen miktara ilişkin bir talebinin bulunmadığı da açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda 6 parselden gelen miktarı da kapsar şekilde tüm tapunun iptâline karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı nedenidir.

3 - Davacının gecikme tazminatı niteliğinde olan kira kaybına ilişkin talebi menfi zarar kapsamında olmayıp müspet zarar niteliğindedir. Sözleşme davacı ile davalılardan Saadettin arasında yapılmış olup fesih konusunda iradelerin birleştiği anlaşılmaktadır. Fesih halinde müspet zararlar istenemez. Gecikme tazminatı da müspet zarar kapsamında olup fesih halinde istenemeyeceği halde buna ilişkin talebin de kabulü doğru olmayıp bu yönden de hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davacının tüm, davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, 2. ve 3. bent uyarınca davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalılar yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 6,70 TL temyiz ilâm harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 06.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Tag; KKIS nin Feshi Halinde Kira Tazminatı

Araç Değerinin Eksik Ödenmesi - İbraname

Araç değerinin eksik ödenmesi halinde kişiler, eksik ödenen kısmın tahsili için sigorta şirketleri aleyhine dava açmaktadır. Bu durumda aşağıdaki hususlara dikkat edilerek ödemenin alınması gerekmektedir.

Aracın tam hasara uğraması halinde sigorta şirketine başvuru yapılır. Sigorta şirketi ise eksper aracılığıyla, aracın pert halini kendisi alarak aracın kaza tarihindeki değerini belirleyerek teklifini yapar. Yapılan teklifin düşük olması halinde araç sahibinin iki seçeneği vardır. Ya teklifi kabul ederek eksik ödenen kısım için sigorta şirketine karşı dava açacak. Ya da teklifi hiç kabul etmeden dava yoluna gidecektir.

Teklifin kabul edilmesi halinde ve araç değerinin eksik ödenmesi halinde dikkat edilmesi gereken husus sigorta şirketinin alacağı ibranamenin imzalanması aşamasıdır. İbraname imzalanırken altına "fazlaya ilişkin hasar bedeli talep etme haklarım saklı kalmak kaydıyla ödemeyi kabul ediyorum" kaydının düşülerek ibranamenin imzalanması gereklidir. Aksi halde araç değerinin eksik ödenmesi halinde herhangi bir kayıt düşülmemiş ibraname nedeniyle eksik bedel, sigorta şirketinden tahsil edilemeyecektir. Konu ile ilgili Yargıtay kararı aşağıda yer almaktadır.

 

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/15159 E., 2017/8079 K. 

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-YARGITAY  KARARI-

Davacı vekili, müvekkilinin... plakalı aracı ile 06.06.2014 tarihinde çevre yolu sırkıntı kavşağında karsı tarafa geçerken ... yönetimindeki... plakalı aracın kırmızı ışıkta geçerek çarpması neticesi müvekkilinin aracının pert olduğunu, müvekkilinin davalı ile ... ile kasko sigortası yaptığını, başlangıç tarihinin 27.12.2013 ile 27.12.2014 tarihleri üzerinde geçerli olduğunu, kazanın 06.06.2014 tarihinde poliçe süresi içerisinde meydana geldiğini, davalı ... şirketi tarafından müvekkiline rayiç bedel olarak
58.000,00 TL ödendiğini, eksper tarafından aracın tam hasarlı olarak tespit edildiğini ancak hesaplamanın doğru yapılmadığını, bu nedenle gerçek rayiç bedelin ödenmesini istediklerini belirterek şimdilik 10.000,00 TL belirsiz tazminat alacağının sigortaya kazanın bildirilmesi tarihi olan 07.06.2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; ... bedelinin araç hasar tarihi itibariyle rayiç değerine kadar teminat altına alındığını, ödenen ... bedeline davacının hiçbir itirazı olmadığı gibi, davacının dava konusu tazminata ilişkin müvekkili ... şirketini kayıtsız şartsız ibra ettiğini, tazminat talep tutarının haksız olduğunu, davacının kasko sigortalı araç sebebi ile oluşan zararının müvekkili şirketin ödemeye esas değerlendirmesine göre hesap edilen ve ödenmiş olan tutardan fazla olmadığını, mahkemece zarar tutarından inceleme yapılacaksa bu incelemenin taraflar arasındaki kasko poliçesi Sartlarına göre yapılması gerektiğini, temerrüt ve faize ilişkin talebin haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 7.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren isleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, kasko ... poliçesine dayanarak açılan tazminat istemine ilişkindir.
Mal sigortalarında sigortalı ile sigortacı arasında gerek rizikonun niteliği ve gerekse tazminat miktarı bakımından bir uyuşmazlık çıktığı takdirde taraflar arasında akdedilen ... poliçesi genel ve özel Sart hükümleri, bu hükümlerde de boşluk olması halinde TTK'nun genel hükümlerinden ve devamında TBK hükümlerinden yararlanması gerektiği izahtan varestedir.

Poliçenin hadise tarihinde geçersiz olduğuna dair bir iddia yoktur. Aksine poliçe tarafların kabulündedir ve sigortacı tarafından tazminat ödenmiştir. Davadaki öncelikli çekişme ibra nedeniyle bakiye tazminat talebinde bulunup bulunulmayacağı hususundadır. Davalı, yapılan ödeme sonucu alınan ibraname ile sorumluluğunun kalmadığını savunmaktadır.

Dosyaya sunulu ve ödemelerden sonra düzenlenen ibranameden, davacının aracının 06/06/2014 tarihinde geçirdiği kaza sonucu tam hasara uğraması nedeniyle ... değerinin 58.000,00 TL üzerinden değerlendirilip ödenmesini, bu tazminat bedelinin ödenmesi koşulu ile söz konusu zararın tamamen tazmin edilmiş olup, bu hasar dolayısıyla davalı ... şirketini her türlü hak, alacak ve davadan kayıtsız şartsız ibra ettiğini beyan ve taahhüt ederek imzaladığı anlaşılmaktadır. Söz konusu ibraname TBK
132.maddesi uyarınca tam bir ibradır. Yine dosya arasındaki belgelerden davacıya 20.08.2014'de 18.900,00 TL ve 26.08.2014'de 29.100,00 TL sigortacı tarafından ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Zarar miktarının tespiti yönünde mahkemece bilirkişilere hazırlattırılan raporda, davalı sigortacının
dava konusu hadise nedeniyle ödemesi gereken toplam tazminat tutarının 65.000,00 TL olduğu ve yapılan ödeme düşüldükten sonra ödenmesi gereken bakiye miktarın 7.000,00 TL olduğu bildirilmiş ve hükme esas alınmıştır.

Davacı taraf; kayıtsız şartsız şekilde ibranameyi imzalamış olup, davacı yanca eldeki davada TBK 28 maddesinde düzenlenen aşırı yararlanma hükümlerine dayanılmamış, zararın tamamının karşılanmadığından bahisle bakiye tazminat talebinde bulunulmuştur. Esasen iki ayrı ödemeyi kabul edip ibraname veren sigortalının müzayaka halinde olduğu kabul edilemez. Bu durumda mahkemece, borcu söndüren sebeplerden olan ödeme ve ibraname uyarınca davanın reddine karar verilmesi gerekirken, HMK'nın 25. maddesine aykırı şekilde ve yanlış gerekçe ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, pesin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine gününde oybirliğiyle karar verildi.25/09/2017

Tag; Araç değerinin eksik ödenmesi, Kasko Sigorta Eksik Ödemesi, Trafik Sigortası Eksik Ödeme

Image

Ceza Hukuku, İcra Hukuku, Ticaret Hukuku, Şirketler Hukuku, İş Hukuku, Sigorta Hukuku, Basın Hukuku, İdare Hukuku, Aile Hukuku, Gayrimenkul ve İnşaat Hukuku, Miras Hukuku ve Tüketici Hukuku başta olmak üzere, çözüm ortaklarımızla birlikte ulusal ve uluslararası tüm mecralarda vekillik sıfatını başarıyla yerine getiren saygın ve kurumsal bir hukuk bürosudur.

Image