Yabancı Plakalı Araçların Hasarı'nın Hesaplanması

Yabancı plakalı araçların hasarı belirlenirken aracın nerede onarılacağı yada onarıldığı önemlidir. Bu kapsamda Türkiye'de meydana gelen ve yabancı bir plakalı aracın karıştığı trafik kazalarında, eğer yabancı plakalı araç sahibi, aracını yurtdışında onaracak ise hasar belirlenirken, aracın yurtdışında onarılacağı ülkedeki onarım bedeli üzerinden hesaplama yapılması gerekmektedir.

Eğer Yabancı plakalı araçların hasarı, Türkiye'de onarılmış ise bu durumda Türkiye'deki onarım bedeli üzerinden hesaplama yapılarak zararın giderilmesi gerekir.

Önemle belirtmek gerekir ki, aracın onarılacak orijinal parçalarının Türkiye'de bulunması yada Türkiye'nin onarım bakımından daha ekonomik olmasının bir önemi yoktur. Nitekim aşağıda yer alan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında açıkça belirtildiği üzere Yabancı plakalı araçların hasarı, eğer yurtdışında onarılacak ise araç sahibi Türkiye'de onarım yapmaya zorlanamaz.

Hatta Yabancı plakalı araçların hasarı, sigorta şirketi tarafından onarılmaya hazır olsa bile araç sahibi aracını, ikamet ettiği ülkede onarma hakkını seçmeye haizdir.

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/28 E. , 2015/1745 K.

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Nevşehir 2.Asliye Hukuk Mahkemesince(Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.03.2012 gün ve 2009/75 E.-2012/105 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 24.12.2012 gün ve 2012/7208 E.-2012/14635 K. Sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, davalıların işleten ve sürücüsü olduğu aracın trafik kazası sonucu kusurlu olarak müvekkili şirkete kasko sigortalı ve yabancı plakalı araçta hasara neden olduğunu ve hasar bedelinin davacı tarafından ödendiğini, alacağın rücuen tahsili için davalı taraf aleyhine Nevşehir 2.İcra Müdürlüğünün 2008/6042 sayılı dosyasından yapılan icra takibine itiraz nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek, 16.893,75 TL. asıl alacak üzerinden yapılan takibe vaki itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan delillere göre, davanın kısmen kabulü ile davalıların takibe itirazının 874,50 TL. asıl alacak ve 74,82 TL. işlemiş faiz yönünden (toplam 949,32 TL.) kısmen iptaline, fazla istemin reddine, hükmedilen asıl alacağın % 40' oranında icra inkar tazminatının davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, TTK.nun 1301.maddesi uyarınca, alacağın hasar sorumlusundan rücuen tazmini için yapılan icra takibine vaki itirazın iptaline ilişkindir. Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre davacı sigorta şirketinin kasko sigortasını temin ettiği P.... yabancı plakalı aracın geçici olarak getirildiği Türkiye'de (Nevşehir) meydana gelen kazada oluşan hasarı nedeniyle Almanya’da tamir ettirilerek onarım bedeli 12.573,72 EURO'nun davacı yabancı sigorta şirketince sigortalısına ödendiği, ödenen bedelin hasar sorumlusu davalılardan rücuen tahsili için eldeki davanın açıldığı görülmektedir.

Öte yandan, davacının sigorta ettireni ve aynı zamanda sürücüsü olan kişi Almanya’da yaşamakta olup, yurt dışından geçici olarak getirdiği yabancı plakalı aracın davalı tarafa ait araçla çarpışması sonucu oluşan hasar yurt dışındaki eksperin hasar tespit raporu ile belirlenmiş, aracın onarımı Almanya’da yapılmış, davacı sigorta şirketi poliçe kapsamındaki hasar bedelini ödemiştir.

Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporlarında da aracın yurt dışındaki hasar tespiti ve onarım bedeline yakın meblağların belirlendiği görülmektedir. Davalı taraf kusuru oranında sigortalı araçta meydan gelen gerçek zarardan sorumlu olacağından, olayda kaza tarihi itibariyle yurt dışında uğranılan gerçek zarar miktarı belirlenerek bu miktara hükmedilmesi gerektiği açıktır. Yurt dışında yaşayan araç malikinin geçici olarak Türkiye’de bulunduğu sırada oluşan hasar nedeniyle, aracın Türkiye’de tamiri mümkün olabilecek olsa da, aracın tamirini burada yaptırmaya zorlanamayacağı kabul edilmelidir.

O halde, mahkemece, dosyanın gerekirse önceden rapor alınan bilirkişiye tevdii ile sigortalı aracın hasar tarihi itibariyle yurt dışı tamirine dair gerçek hasar bedelinin ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık bir şekilde belirlenmesi, belirlenen yabancı para cinsindeki bedelin kaza tarihindeki Türk Lirası karşılığından dava dışı trafik sigorta şirketince ödenen miktar indirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle oybirliğiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK.)'nun 1301. maddesi uyarınca, alacağın hasar sorumlusundan rücuen tazmini için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili; 18.07.2007 tarihinde Nevşehir’de davalıların da içinde bulunduğu bir trafik kazası meydana geldiğini, kazada, davalıların sahibi ve sürücüsü oldukları 50 ...850 plakalı aracın PE... 787 sayılı yabancı plakalı araca çarpması sonucu meydana gelen hasarın, yabancı plakalı araca 12.573,72 Euro olarak ödendiğini, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 9.598,72 Euro’nun kur üzerinden değeri olan 16.893,75 TL’nin rücuan tahsili için Nevşehir 2.İcra Müdürlüğü’nün 2008/6042 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalıların böyle bir borçlarının olmadığını bildirerek takibe itiraz ettiklerini belirterek itirazın iptali ile %40’dan aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmelerini talep etmiştir.

Davalılar vekili; kazanın davacı şirkete sigortalı olan aracın kusurlu davranışı sonucu meydana geldiğini, kazadan bir gün sonra yetkili servis tarafından yapılan ekspertiz raporunda hasarın 6.930,28TL olarak belirlendiğini, buna rağmen araç sahibinin aracını Türkiye’de tamir ettirmeyerek kazadan uzunca bir süre sonra yurt dışında tamir ettirdiğini, yurt dışında yapılan tamir giderlerinin kazadan hemen sonra yapılan tespit giderlerinden fazla olduğunu, hasarla ilgili olmayan tamir ve tadilatların yapıldığını, yurt

dışında belirlenen hasar miktarından 6.000,00 TL'nin sigorta şirketi tarafından ödenmiş olduğunu, müvekkillerinin ancak 930,28TL ile sorumlu tutulabileceklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Yerel mahkemece, davacı sigorta şirketinin yabancı olduğu, teminat altına alınan zararın haksız fiilden doğduğu, talebin ise sigorta ve halefiyet ilişkisinden kaynaklandığı, edim borçlusunun yerleşim yerinin Türkiye olduğu, haksız fiil ve zararın Türkiye'de gerçekleştiği, bu durumda davada MÖHUK 'un 24,34. maddeleri gereğince Türk Hukukunun uygulanması gerektiği, aracın değiştirilmesi için gerekli tüm parçaların orijinalinin ülkemizde mevcut olduğu gibi üretici ve satıcı firmanın yetkili servislerinin

bulunduğu, bu nedenle sigorta ettirenin aracı yurt dışında onarmayı tercih etmesinin haklı bir sebebinin olmadığı, BK'nın 44. maddesine göre zarar görenin zararın artmasını önleyecek tedbirleri almakla yükümlü olduğu, buna göre sigortalının zararının Türkiye'de yapılacak onarım giderinden ibaret olduğu gibi sigortalının haklı bir neden olmaksızın sırf tercih hakkına dayanarak bu zararın artmasına yol açacak şekilde aracını yurt dışında tamir ettirmesi nedeniyle oluşan fazla zararın davalıya yükletilmesinin adil ve hakkaniyete uygun olmayacağı, aracın Türkiye'de onarılması halinde tamir giderinin 8.030,00 TL olduğu, davacı sigorta şirketinin 1.155,00 TL indirim yaparak sigortalısına ödeme yaptığını, zararın 6.000,00 TL'sinin ise davalı tarafın sigortasınca ödendiği, bu durumda giderilmesi gereken zarar miktarı 874,50 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı şirkete kasko sigortalı ve geçici olarak Türkiye’de bulunan yabancı plakalı araçta, trafik kazası neticesinde oluşan hasarın onarımının Türkiye’de yapılmasının zorunlu olup olmadığı ve zararın belirlenmesinde yurt dışında tespit edilen gerçek zarar miktarının mı yoksa Türkiye’de tespit edilen gerçek zarar miktarının mı dikkate alınacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle sigortacının rücu hakkının hukuksal niteliğinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır:

Sigortacının rücu hakkı mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) düzenlenmiştir. TTK.m.1301’e göre, “Sigortacı sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçer. Sigorta ettiren kimsenin vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder.

Sigorta ettiren kimse, 1 inci fıkra gereğince sigortacıya intikal eden haklarını ihlal edecek bir hal ve harekette bulunursa sigortacıya karşı mesul olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmiş ise sigorta ettiren kimse kalan kısmından dolayı üçüncü şahıslara karşı haiz olduğu müracaat hakkını muhafaza eder.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Sigortacının rücu hakkı, zarar sigortalarında geçerli olan halefiyet ilkesinden kaynaklanır. Halefîyet ilkesine göre sigortacı ödediği tazminat dolayısıyla sigortalının haklarına sahip olur ve üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya dava açabilir. Bu ilkenin bir sonucu olarak sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kişinin yerine geçer, onun halefi olur. Böylece, zarara neden olan kişilere karşı sigorta ettirenin açabileceği tüm davaları sigortacı açar ve meydana gelen zararın tazminine ilişkin talep haklarını kullanır. Ancak, sigortacı, zararın tamamını karşılamamışsa sigortalının ödenmeyen kısma ilişkin talep hakları sona ermez (TTK.m.1301/II). Bu durumda sigortacı, tazmin ettiği zarar ölçüsünde sigortalının halefi olur ve zarardan sorumlu olan kişilere karşı rücu hakkını kullanır.

Sigortacının rücu hakkı kanundan doğan bir hak olmakla birlikte, sigortacının, sigortalının yerine geçerek zarardan sorumlu olan kişilere rücu edebilmesi için zararın sigorta teminatı kapsamında olması, zarar görenin dava hakkının mevcut olması ve sigorta tazminatının ödenmiş olması şartları aranmaktadır.

Sigortacının rücu hakkı, ödediği tazminat ölçüsünde ve gerçek zarar miktarını aşmamak kaydıyla geçerlilik taşır. Sigorta şirketi, sözleşmede öngörülen muafiyetler çerçevesinde sigortalısına zarar miktarının bir kısmını ödemişse, ödediği tutarın dışında zarar sorumlusuna rücu edemez. Ayrıca, sigortacının gerçek zararı aşan tazminat talepleri de haksız olduğundan istenemez. (Mustafa Çeker; Sigortacının Rücu Hakkı, Legal Hukuk Dergisi, Yıl:4 S.48, s.3707-3718, Omağ, M.K.; Türk Hukukunda Sigortacının Kanuni Halefiyeti, İstanbul 1983, Arseven, H.; Sigorta Hukuku, İstanbul 1987, Bozer, A.;Sigorta Hukuku, Ankara 1981)

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; geçici olarak Türkiye’de bulunan ve davacı sigorta şirketinin sigortalısı olan PE .. 787 plakalı araca, 18.07.2007 tarihinde Nevşehir’de davalıların işleten ve sürücüsü olduğu 50 ..852 plakalı aracın arkadan çarpması sonucunda, PE .. 787 plakalı araçta maddi hasar meydana geldiği, trafik kazası tespit tutanağına göre 50 .. 852 aracın asli kusurlu olduğu, kazadan bir gün sonra 19.07.2007 tarihinde yetkili servis tarafından düzenlenen ön ekspertiz raporunda araçtaki hasarın belirlendiği, ancak sigortalı araç sürücüsünün aracını Türkiye’de tamir ettirmeyi tercih etmeyerek Almanya ülkesine döndüğü ve aracını Almanya’da tamir ettirdiği, dosyada bulunan faturalara göre aracın onarım bedelinin 13.237,80 Euro olduğu, davacı sigorta şirketi tarafından sigortalıya 12.573,72 Euro ödeme yapıldığı, ödenen bu bedelin tahsili için davacı sigorta şirketi tarafından davalılar aleyhine icra takibi başlatıldığı, icra müdürlüğü tarafından gönderilen ödeme emrine davalılar tarafından itiraz edildiği, bunun üzerine davacı vekilinin itirazın iptali istemini içeren eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, her ne kadar aracın değiştirilmesi için gerekli tüm parçaların orjinalinin ülkemizde mevcut olduğu gibi üretici ve satıcı firmanın yetkili servislerinin bulunduğu, bu nedenle sigorta ettirenin aracı yurt dışında onarmayı tercih etmesinin haklı bir sebebinin olmadığı, BK'nın 44. maddesine göre zarar görenin zararın artmasını önleyecek tedbirleri almakla yükümlü olduğu, buna göre sigortalının zararının Türkiye'de yapılacak onarım giderinden ibaret olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, mahkemenin gerekçesi yerinde değildir.

Almanya’da ikamet eden, tatilini geçirmek üzere Türkiye’de bulunan ve geçici olarak getirdiği aracı trafik kazası sonucunda hasara uğrayan sigortalının, aracının onarımını Türkiye’de yapması konusunda zorlanamayacağının kabulü gerekir. Sigorta ettiren, aracını Türkiye’de veya ikamet ettiği ülkede tamir ettirmek konusunda seçimlik hakka sahiptir. Sigorta ettirenin bu seçimlik hakkını ikamet ettiği ülkede tamir ettirme yönünde kullanması durumunda, yurt dışı tamirine ilişkin gerçek hasar bedelinin tespit edilerek bu bedelin Türk Lirası karşılığının rücuen tazminine karar verilmelidir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, yurt dışında yetkili servisler tarafından hasar gören aracın parçalarının onarımı yerine daha çok orjinali ile değişimi yapıldığından maliyetin yükseldiği, ülkemizde ise işçilik ücretleri düşük olduğundan, parçaların çoğu kez onarımının yapıldığı, ülkemizdeki onarım maliyetinin bu yüzden düşük olduğu, davalıların zararının Türkiye’de belirlenen gerçek hasar bedeli olması gerektiği görüşü savunulmuşsa da, yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 24.06.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Tag; Yabancı plakalı araçların hasarı, Kasko Sigorta Eksik Ödemesi, Trafik Sigortası Eksik Ödeme

KKIS nin Feshi Halinde Kira Tazminatı

KKIS nin Feshi Halinde Kira Tazminatı 'nın talep edilebilmesi mümkün değildir. Zira Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin geriye dönük feshi halinde, sözleşme sanki hiç yapılmamış gibi kabul edilerek menfi zarar kapsamında yapılan edimlerin iadesi gerekecektir. Bu kapsamda arsa sahibi, müteahhide devrettiği daire ve arsa paylarını geri alacak, buna karşın müteahhit ise inşaat için yaptığı maliyetin tamamını arsa sahibinden talep edebilecektir.

Diğer bir ifade ile sözleşme hiç yapılmamış gibi kabul edileceğinden dolayı ortadan kalkmış olan KKIS nin Feshi Halinde Kira Tazminatı 'nın talep edilebilmesi mümkün olmayacaktır. Nitekim aşağıdaki Yargıtay Kararında keyfiyet açık bir dil ile ifade edilmiştir.

Ancak istisna olarak; eğer arsa üzerinde bir yapı varsa ve KKİS ile beraber bu yapı yıkılmış ise bu durumda hak sahibinin talep edebileceği kira kaybı, artık müspet zarar değil, menfi zarar kapsamında olacağından dolayı sözleşmenin geriye yönelik feshi halinde menfi zarar kapsamında kalan kira kaybı tazminatının müteahhitten talep edilebilmesi mümkün olacaktır

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/758 E., 2018/2410 K.

"İçtihat Metni"

Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili ile davalılar tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

- K A R A R -

Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, Düzenleme Şeklinde Yapılmış Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşlığı İnşaat Sözleşmesi'nin feshedildiğinin tespiti, menfi zararın tahsili, ipotek bedelinin tespiti ile 1.000,00 TL'lik kısmının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Davacı taraflar arasında Düzenleme Şeklinde Yapılmış Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi bulunduğunu, sözleşmeye göre Aşağı .... Mahallesi, 996 Ada 1, 2, 3 ve 4 parsel numaralı taşınmazlar üzerinde konut yapılacağını, bunun karşılığında davacı ...'e 4 adet daire verilmesi ve dairelerin 30 ayda tamamlanacağının kararlaştırıldığını, fakat davalıların sözleşme gereği kendi edimlerini ifa etmediklerini belirterek sözleşmenin fesh edildiğini tespitine 996 Ada 8 ve 9 nolu parsellerin 1133 m²'sinin ifraz edilerek davacı adına tesciline, sözleşmenin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle 1.000,00 TL menfi zararın tahsiline ve taşınmazlar üzerine davalılarca koyulmuş olan ipoteklerdan dolayı ödenmek zorunda kalınacak miktarın tespiti ve 1.000,00 TL'nin tahsiline karar verilmesini istemiş, davalılar davaya cevap vermemiş mahkemece tapu kayıtlarının iptâli ile davacı adına tesciline, 28.800,00 TL zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken tahsiline, ipotek bedeline ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık sözleşme tarihine göre uygulanması gereken 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu 355 ve devamı maddelerde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, sözleşme kat karşılığı inşaat sözleşmesi olarak yapılmıştır

Dava konusu edilen 996 ada 8 parsel sayılı taşınmaz aynı ada 1 ve 6 parsel sayılı taşınmazların birleştirilmesinden oluşmuş olup bahsi geçen 6 nolu parsel sayılı taşınmaz sözleşmenin tarafı olmayan ... adına kayıtlı iken tevhid işlemi yapılmıştır. Bu durumda davacının 6 parseli de kapsar şekilde 8 nolu parselin tamamına ilişkin olarak tapu iptâli ve tescil talebinde bulunmaya hakkı bulunmamaktadır. 8 ve 9 parsellerin toplam alanı da 1358 m² olduğu halde dava dilekçesinde 1133 m² için talepte bulunulmuş olduğundan davacının da 6 parselden gelen miktara ilişkin bir talebinin bulunmadığı da açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda 6 parselden gelen miktarı da kapsar şekilde tüm tapunun iptâline karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı nedenidir.

3 - Davacının gecikme tazminatı niteliğinde olan kira kaybına ilişkin talebi menfi zarar kapsamında olmayıp müspet zarar niteliğindedir. Sözleşme davacı ile davalılardan Saadettin arasında yapılmış olup fesih konusunda iradelerin birleştiği anlaşılmaktadır. Fesih halinde müspet zararlar istenemez. Gecikme tazminatı da müspet zarar kapsamında olup fesih halinde istenemeyeceği halde buna ilişkin talebin de kabulü doğru olmayıp bu yönden de hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davacının tüm, davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, 2. ve 3. bent uyarınca davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalılar yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 6,70 TL temyiz ilâm harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 06.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Tag; KKIS nin Feshi Halinde Kira Tazminatı

Araç Değerinin Eksik Ödenmesi - İbraname

Araç değerinin eksik ödenmesi halinde kişiler, eksik ödenen kısmın tahsili için sigorta şirketleri aleyhine dava açmaktadır. Bu durumda aşağıdaki hususlara dikkat edilerek ödemenin alınması gerekmektedir.

Aracın tam hasara uğraması halinde sigorta şirketine başvuru yapılır. Sigorta şirketi ise eksper aracılığıyla, aracın pert halini kendisi alarak aracın kaza tarihindeki değerini belirleyerek teklifini yapar. Yapılan teklifin düşük olması halinde araç sahibinin iki seçeneği vardır. Ya teklifi kabul ederek eksik ödenen kısım için sigorta şirketine karşı dava açacak. Ya da teklifi hiç kabul etmeden dava yoluna gidecektir.

Teklifin kabul edilmesi halinde ve araç değerinin eksik ödenmesi halinde dikkat edilmesi gereken husus sigorta şirketinin alacağı ibranamenin imzalanması aşamasıdır. İbraname imzalanırken altına "fazlaya ilişkin hasar bedeli talep etme haklarım saklı kalmak kaydıyla ödemeyi kabul ediyorum" kaydının düşülerek ibranamenin imzalanması gereklidir. Aksi halde araç değerinin eksik ödenmesi halinde herhangi bir kayıt düşülmemiş ibraname nedeniyle eksik bedel, sigorta şirketinden tahsil edilemeyecektir. Konu ile ilgili Yargıtay kararı aşağıda yer almaktadır.

 

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/15159 E., 2017/8079 K. 

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-YARGITAY  KARARI-

Davacı vekili, müvekkilinin... plakalı aracı ile 06.06.2014 tarihinde çevre yolu sırkıntı kavşağında karsı tarafa geçerken ... yönetimindeki... plakalı aracın kırmızı ışıkta geçerek çarpması neticesi müvekkilinin aracının pert olduğunu, müvekkilinin davalı ile ... ile kasko sigortası yaptığını, başlangıç tarihinin 27.12.2013 ile 27.12.2014 tarihleri üzerinde geçerli olduğunu, kazanın 06.06.2014 tarihinde poliçe süresi içerisinde meydana geldiğini, davalı ... şirketi tarafından müvekkiline rayiç bedel olarak
58.000,00 TL ödendiğini, eksper tarafından aracın tam hasarlı olarak tespit edildiğini ancak hesaplamanın doğru yapılmadığını, bu nedenle gerçek rayiç bedelin ödenmesini istediklerini belirterek şimdilik 10.000,00 TL belirsiz tazminat alacağının sigortaya kazanın bildirilmesi tarihi olan 07.06.2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; ... bedelinin araç hasar tarihi itibariyle rayiç değerine kadar teminat altına alındığını, ödenen ... bedeline davacının hiçbir itirazı olmadığı gibi, davacının dava konusu tazminata ilişkin müvekkili ... şirketini kayıtsız şartsız ibra ettiğini, tazminat talep tutarının haksız olduğunu, davacının kasko sigortalı araç sebebi ile oluşan zararının müvekkili şirketin ödemeye esas değerlendirmesine göre hesap edilen ve ödenmiş olan tutardan fazla olmadığını, mahkemece zarar tutarından inceleme yapılacaksa bu incelemenin taraflar arasındaki kasko poliçesi Sartlarına göre yapılması gerektiğini, temerrüt ve faize ilişkin talebin haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 7.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren isleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, kasko ... poliçesine dayanarak açılan tazminat istemine ilişkindir.
Mal sigortalarında sigortalı ile sigortacı arasında gerek rizikonun niteliği ve gerekse tazminat miktarı bakımından bir uyuşmazlık çıktığı takdirde taraflar arasında akdedilen ... poliçesi genel ve özel Sart hükümleri, bu hükümlerde de boşluk olması halinde TTK'nun genel hükümlerinden ve devamında TBK hükümlerinden yararlanması gerektiği izahtan varestedir.

Poliçenin hadise tarihinde geçersiz olduğuna dair bir iddia yoktur. Aksine poliçe tarafların kabulündedir ve sigortacı tarafından tazminat ödenmiştir. Davadaki öncelikli çekişme ibra nedeniyle bakiye tazminat talebinde bulunup bulunulmayacağı hususundadır. Davalı, yapılan ödeme sonucu alınan ibraname ile sorumluluğunun kalmadığını savunmaktadır.

Dosyaya sunulu ve ödemelerden sonra düzenlenen ibranameden, davacının aracının 06/06/2014 tarihinde geçirdiği kaza sonucu tam hasara uğraması nedeniyle ... değerinin 58.000,00 TL üzerinden değerlendirilip ödenmesini, bu tazminat bedelinin ödenmesi koşulu ile söz konusu zararın tamamen tazmin edilmiş olup, bu hasar dolayısıyla davalı ... şirketini her türlü hak, alacak ve davadan kayıtsız şartsız ibra ettiğini beyan ve taahhüt ederek imzaladığı anlaşılmaktadır. Söz konusu ibraname TBK
132.maddesi uyarınca tam bir ibradır. Yine dosya arasındaki belgelerden davacıya 20.08.2014'de 18.900,00 TL ve 26.08.2014'de 29.100,00 TL sigortacı tarafından ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Zarar miktarının tespiti yönünde mahkemece bilirkişilere hazırlattırılan raporda, davalı sigortacının
dava konusu hadise nedeniyle ödemesi gereken toplam tazminat tutarının 65.000,00 TL olduğu ve yapılan ödeme düşüldükten sonra ödenmesi gereken bakiye miktarın 7.000,00 TL olduğu bildirilmiş ve hükme esas alınmıştır.

Davacı taraf; kayıtsız şartsız şekilde ibranameyi imzalamış olup, davacı yanca eldeki davada TBK 28 maddesinde düzenlenen aşırı yararlanma hükümlerine dayanılmamış, zararın tamamının karşılanmadığından bahisle bakiye tazminat talebinde bulunulmuştur. Esasen iki ayrı ödemeyi kabul edip ibraname veren sigortalının müzayaka halinde olduğu kabul edilemez. Bu durumda mahkemece, borcu söndüren sebeplerden olan ödeme ve ibraname uyarınca davanın reddine karar verilmesi gerekirken, HMK'nın 25. maddesine aykırı şekilde ve yanlış gerekçe ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, pesin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine gününde oybirliğiyle karar verildi.25/09/2017

Tag; Araç değerinin eksik ödenmesi, Kasko Sigorta Eksik Ödemesi, Trafik Sigortası Eksik Ödeme

Muhdesatın Ortaklığın Giderilmesiyle Satılması

Muhdesatın ortaklığın giderilmesiyle satılması halinde muhdesatı satılan paydaş yada üçüncü kişi, satıştan pay alan ve sebepsiz zenginleşen paydaşlara karşı sebepsiz zenginleşme gerekçesiyle dava açma hakkına sahiptir. Bu durumda mahkemece, sebepsiz zenginleşmenin meydana geldiği satış tarihi esas alınarak taşınmazın, davacıya ait muhdesat olmaksızın hesaplanacak satış değeri ile davacıya ait muhdesatla beraber çıkacak taşınmaz değeri arasındaki farkın hesaplanması gerekir.

Sebepsiz zenginleşmenin, muhdesatın yapıldığı tarih esas alınarak hesaplanması gerektiği ileri sürülebilirse de Yargıtay Büyük Genel Kurul 1990/1 E. 1991/1 K. K.T.: 22.02.1991 kararı ile içtihatlar birleştirilmiş ve Muhdesatın ortaklığın giderilmesiyle satılması halinde sebepsiz zenginleşmenin muhdesatın yapıldığı tarihteki harcanan parayla sınırlı bulunmadığına hükmedilmiştir.

Yargıtay kararlarına göre paydaş olmayan muhdesat sahipleri, ortaklığın giderilmesi davasına taraf olamamakla beraber Muhdesatın ortaklığın giderilmesiyle satılması halinde satıştan da pay alamazlar. Konu ile ilgili detaylı Yargıtay kararı için tıklayınız.

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/1813 E., 2021/2453 K.

Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, davalı ... vekili tarafından temyiz, davalı... Turizm İşletmeciliği ve Tic. A.Ş vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 09/03/2021 tarihinde davacılar vekili Av. ... ile davalılardan... Turizm A.Ş vekili Av.... ve diğer davalı ... vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y  K A R A R I

Davacılar; tarla niteliğinde kayıtlı bulunan dava konusu taşınmazın önceki maliki ile aralarında düzenlenen harici taşınmaz satış sözleşmesi uyarınca, anılan taşınmazın 500’er metrekaresini satın aldıklarını, taşınmaz üzerine bina inşa ettiklerini; taşınmazı sonradan satın alan davalıların taşınmaza paydaş olarak malik olduklarını,açtıkları dava sonucunda ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verildiğini, taşınmazda hak sahibi olduklarının davalılarca da bilindiğini, taşınmazın satış işlemlerine devam edildiğini ileri sürerek; davalılar adına kayıtlı taşınmazın tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tescilini talep etmişler; 17/06/2015 tarihli ıslah dilekçeleri ile dava dilekçesini tamamen ıslah ederek, taşınmazın ihale yoluyla 715.000 TL’ye üçüncü kişiye satıldığı, taraflarınca inşa edilen muhdesatların bedelinin de satış bedeli içerisinde davalılara ödendiği, davalıların sebepsiz zenginleştiklerinden bahisle, muhdesat bedeli olarak belirlenen 114.580 TL’nin davalılardan taşınmazdaki payları oranında tahsilini istemişlerdir.

Davalılar ; kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, harici satışın geçersiz olduğunu, tapulu taşınmazların zilyetlik yoluyla iktisap edilemeyeceğini savunarak; davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece; davaya konu taşınmaza dair satış dosyasında düzenlenen 23/02/2013 tarihli kıymet takdir raporu dikkate alındığında, kıymet takdir raporunda belirtilen A ve B nolu binaların davacı ... tarafından , diğer C nolu binanın ve marangoz atölyesinin de davacı ... tarafından yapıldığı, taşınmazın bahse konu muhdesatlar ile birlikte ihale yoluyla satıldığı, muhdesat bedellerinin de hisseleri oranında davalılara ödendiği, davalıların sebepsiz zenginleştikleri gerekçesiyle; davanın kabulüne, kıymet takdir raporunda A ve B nolu binaların muhdesat bedeli olarak belirlenen 36.639,12 TL’nin davalılardan tahsili ile davacı ...’a; C nolu binanın ve marangoz atölyesinin muhdesat bedeli olarak belirlenen 77.845,30 TL’nin ise davalılardan tahsili ile davacı ...’a verilmesine dair verilen karar, taraflarca temyiz edilmesi üzerine, Dairece verilen 04/12/2018 tarihli ve 2016/19861 E. - 2018/12317 K. sayılı kararla;

(...Bu durumda, sebepsiz zenginleşme nedeniyle hükmedilecek miktar, muhdesatların satış tarihinde taşınmazın değerinde meydana getirdiği artış oranında olmalıdır. Yani taşınmazın davacılara ait muhdesatlar yapılmamış olsa idi kaç liraya satılabileceği bilirkişiye tespit ettirilmeli, bilirkişinin bildireceği değerle muhdesatlar dahil belirlenen değer birbirine oranlanmalı , bu oranın davalılara ödenen satış bedeline uygulanması suretiyle elde edilecek fark bedel kadar davalıların muhdesatlar nedeniyle zenginleştiği kabul edilmelidir. Başka bir deyişle, davacılara ait muhdesatların satış bedelinden davalılara ödenmiş olan paradan yukarıda açıklanan orantı ile bulunacak kısım kadar davalılar haksız zenginleşmiş sayılır. Aynı şekilde, satış sonucu davacıların yaptırdığı muhdesatların ellerinden çıkması ile mameleklerinde bir azalma olacağı da kesindir.

O halde, mahkemece; yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda uzman bilirkişiden rapor aldırılması ve her bir davalının zenginleştiği tutar tespit edilerek tahsiline karar verilmesi gerekirken, satış aşamasında alınan kıymet takdir raporundaki verileri esas alan bilirkişi raporunun hükme esas alınması, ayrıca her bir davacı için belirlenen bedelden davalılar müteselsilen sorumluymuş gibi hüküm tesis edilmiş olması doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece; 02/10/2019 tarihli bilirkişi ek raporu hükme esas alınarak; davanın kısmen kabulüne, 114.482,54 TL’nin davalılardan ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ½ oranında tahsili ile 36.638,52 TL’nin davacı ...’a , 77.844,02 TL’nin ise ...’a verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozma kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün olmamasına göre, davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2) Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması üzerine, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.)

Mahkemece uyulan bozma ilamında; sebepsiz zenginleşme nedeniyle hükmedilecek miktarın, taşınmazın satış tarihi olan 14/03/2014 tarihindeki muhdesatlı değerinin muhdesatsız değerine oranlanması ve bu oranın davalılara ödenen satış bedeline uygulanması sonucu belirlenen bedel olacağı açıkça ifade edilmesine rağmen; bozma sonrası alınan 02/10/2019 tarihli bilirkişi ek raporunda, taşınmazın satış dosyasında alınan ve davalı tarafça da itiraza uğrayan 23/02/2013 tarihli kıymet takdir raporundaki bedeller esas alınarak hesaplamanın yapıldığı, davalıların usuli kazanılmış haklarının ihlal edildiği, eş söyleyişle uyulan bozma ilamının gereğinin tam olarak yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, mahkemece; sebepsiz zenginleşme nedeniyle hükmedilecek miktarın duraksamaksız belirlenmesi noktasında, taşınmazın satış tarihindeki muhdesatlı ve muhdesatsız bedeli ayrı ayrı belirlenip, davalılara ödenen satış bedelinin de vergi ve masraflar düşüldükten sonra 684.932,50 TL olduğu dikkate alınarak, yukarıda açıklanan hesaplama yöntemine uygun, Yargıtay ve taraf denetimine elverişli yeniden rapor alınmak suretiyle, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yetersiz bilirkişi raporu benimsenerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

3)Yargılama süresince tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip bulunmaları usul hukukunun temel ilkelerindendir ve dava şartıdır. ( 6100 sayılı HMK m.114,1/d )
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 50. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 8 ve 28. maddelerine göre, her gerçek kişi, yaşadığı sürece taraf ehliyetine sahiptir ve taraf ehliyeti, çocuğun sağ olarak bütünüyle doğduğu anda başlar, ölümle sona erer. Bu nedenle, ölmüş kişinin taraf ehliyeti yoktur.

Dava tarihinden önce ölmüş kişiye karşı dava açılamaz ve açılmış olan bir dava, o kişinin mirasçılarına tebligat yapılmak suretiyle , mirasçılara karşı sürdürülemeyeceği gibi, dava tarihinden önce ölmüş kişi adına da dava açılamaz.

Dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde , ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur. ( 4721 sayılı TMK m.28/1) Bu nedenle, davaya ölen tarafa karşı veya onun tarafından devam edilmesine imkan yoktur. Ölen tarafın mirasçılarına karşı veya onun mirasçıları tarafından davaya devam edilip edilmeyeceğinin tespiti için, bir ayrım yapmak gerekir. ( KURU, Baki, Prof. Dr. ; ARSLAN, Ramazan, Prof., Dr.; YILMAZ, Ejder, Prof., Dr.; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK'ya Göre Yeniden Yazılmış, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 221)

Yalnız öleni ilgilendiren, yani mirasçılarına geçmeyen haklara ilişkin davalar, tarafın ölümü ile konusuz kalır; bu davalara ölen tarafın mirasçılarına karşı ( veya mirasçıları tarafından) devam edilmesine imkan yoktur.

Yalnız ölen tarafı ilgilendirmeyen, yani mirasçıları da ilgilendiren, mirasçıların mal varlığı haklarını etkileyen davalar , tarafın ölümü ile konusuz kalmaz. Bu davalara, ölen tarafın mirasçılarına karşı ( veya mirasçıları tarafından) devam edilir. Bunlar malvarlığı haklarına ilişkin davalardır. Bu halde , ölen tarafın mirasçıları, davayı mecburi dava arkadaşı olarak hep birlikte takip ederler.
Taraflardan birinin ölümü halinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hakim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir. ( 6100 sayılı HMK m. 55 )

Öte yandan; yargılama sırasında taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen tarafın ehliyeti sona ereceğinden, ölen tarafın vekili varsa ölüm ile vekalet ilişkisi de kural olarak sona erer. ( TBK m.43/1 , 513/1 ) Vekilin davaya devam etmesi mümkün olmayıp, sadece bu kişinin mirasçıları tarafından davaya devam edilebilir.

Somut olayda; davacılardan ...’a ait nüfus kaydından, davacının yargılama sırasında 08/07/2018 tarihinde öldüğü, mirasçılarının yargılama aşamasında davaya dahil edilmeksizin, ölmeden evvel verilen vekaletnameye istinaden davacı ... vekili ile davaya devam edilip, işin esasına girilerek yazılı şekilde, ölü kişi hakkında hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında re'sen göz önünde bulundurulmalıdır.

O halde , mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, öncelikle yargılama sırasında vefat eden davacı ...’ın mirasçılık belgesi getirtilerek, mirasçılarına usulüne uygun tebligat yapılıp, mirası reddetmeyen mirasçılarının mecburi dava arkadaşı olarak yöntemince davaya katılımı sağlanmak, mirasçılar davayı birlikte takip etmekten kaçınırlarsa terekeye temsilci tayin ettirmek suretiyle, taraf teşkili sağlandıktan sonra, hasıl olacak sonuca göre esas hakkında bir karar verilmesi gerekirken; taraf teşkili sağlanmaksızın, ölü kişi hakkında yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

4) Bozma nedenine göre, davalı ... vekilinin vekalet ücreti ve yargılama giderine yönelik diğer temyiz itirazının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davalılar yararına BOZULMASINA, dördüncü bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin vekalet ücreti ve yargılama giderlerine yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3.050 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacılardan alınıp davalılara verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/03/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Tag; Muhdesatın ortaklığın giderilmesiyle satılması

Arsa Üzerinde Başkasına Ait Bina - Ortaklığın Giderilmesi

Arsa üzerinde başkasına ait bina nın varlığı halinin ortaklığın giderilmesi davasına etkisi yoktur. Paydaş olmayan üçüncü kişilere ait muhdesatlar, ortaklığın giderilmesi davası sonucunda satılır. Satış bedelinden ise muhdesat sahibine pay verilmez. Konu ile ilgili daha detaylı Yargıtay kararı için tıklayınız.

Dolayısıyla arsa üzerinde başkasına ait bina bulunması halinde ortaklığın giderilmesi davasında bina sahibi davalı gösterilmez ve dava sadece taşınmazda paydaş olan diğer kişilere karşı açılır.

 

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2018/4703 E.  ,  2019/5930 K.

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 29.01.2014 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 16.06.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, tarafların müştereken malik oldukları 570 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ortaklığın öncelikle aynen taksim, olmadığı takdirde satış yoluyla giderilmesini talep etmiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesinden anlaşıldığı üzere, davacının ve davalının kullanımında olan binaların dava konusu olmayan 571 parsel sayılı taşınmazda bulunduğu, dava konusu 570 parsel sayılı taşınmazın ise tarafların kullanımında olmayıp tapu kaydında tarafların 1/2'şer paylı olarak malik gözüktükleri, dava konusu olmayan 571 no'lu parselin ise dava dışı ... isimli şahıs adına kayıtlı olup davacı vekili tarafından da tapuda gerekli düzeltmelerin yapılması için dava açılmayacağının bildirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Paydaşlığın (ortaklığın) giderilmesi davaları paylı veya elbirliği mülkiyetine konu taşınır veya taşınmaz mallarda paydaşlar (ortaklar) arasında mevcut birlikte mülkiyet ilişkisini sona erdirip ferdi mülkiyete geçmeyi sağlayan iki taraflı taraflar için benzer sonuçlar doğuran davalardır.

Paydaşlığın (ortaklığın) satış yoluyla giderilmesi halinde dava konusu taşınmaz üzerinde bina, ağaç vs gibi bütünleyici parça (muhdesat) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir. Ancak muhdesatın bir kısım paydaşlara (ortaklara) ait olduğu konusunda tapuda şerh varsa veya bu hususta bütün paydaşlar (ortaklar) ittifak ediyorlarsa ve muhdesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibariyle arzın ve muhdesatın değerleri ayrı ayrı tespit edilir. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza, ne kadarının muhdesata isabet ettiği oran kurulmak suretiyle belirlenir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesinde bu oranlar esas alınarak yapılır. Muhdesata isabet eden kısım muhdesat sahibi paydaşa, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara (ortaklara) dağıtılır.

Bütünleyici parçanın (muhdesat) arzın paydaşlarına (ortaklarına) değil de üçüncü şahsa ait olduğunun anlaşılması halinde bu kimseyi muhdesat sahibi olarak davaya dahil etme ve ona satış bedelinden pay vermek mümkün değildir.

Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince, dava konusu 570 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydına göre 1/2'şer paylı olarak davacı ve davalı adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sırasında, tarafların kullanımında olan binaların, dava konusu olmayan komşu 571 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunduğu, dava konusu 570 parsel sayılı taşınmaz üzerinde ise komşu 571 no'lu parselin maliki olan dava dışı ...'a ait binanın bulunduğu tespit edilmiş ise de, dava konusu taşınmazda paydaş olmayan ...'ın muhdesat sahibi olarak davaya dahil edilmesi ve ona satış bedelinden pay verilmesi mümkün olmadığı gibi tarafların kullanımında olan binaların, dava konusu olmayan ve dava dışı üçüncü bir şahıs adına kayıtlı taşınmaz üzerinde bulunmasının da davaya bir etkisi yoktur.

O halde mahkemece, işin esasına girilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 26.09.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.

Tag; Arsa üzerinde başkasına ait Bina ve ortaklığın giderilmesi davası

Image

Ceza Hukuku, İcra Hukuku, Ticaret Hukuku, Şirketler Hukuku, İş Hukuku, Sigorta Hukuku, Basın Hukuku, İdare Hukuku, Aile Hukuku, Gayrimenkul ve İnşaat Hukuku, Miras Hukuku ve Tüketici Hukuku başta olmak üzere, çözüm ortaklarımızla birlikte ulusal ve uluslararası tüm mecralarda vekillik sıfatını başarıyla yerine getiren saygın ve kurumsal bir hukuk bürosudur.